Moğollardan kaçan Hârzemliler Selçuklular tarafından doğu ve sınır bölgelerine yerleştirilmeleri, Moğol akınını Anadolu’ya yöneltmiş, Anadolu, XIII. Yüzyıldan XIV. Yüzyılın ilk yıllarına kadar dalga dalga gelen Moğol ordularıyla çiğnenmişti. İnsanlar, yalnız Moğollar tarafından değil, iç kavgalar sonucunda da canlarından oluyordu. Moğol ordusunu, sarayı, vezirleri, beyleri, divan elçileri, isyan edenleri besleyen ve yaşamaya çalışan sadece halktı. Hem savaşlardan hem de katliamlardan sağ kalan kılıç artığı halk. Herkes birbirinden şüphelenmekteydi. Padişahlar bile mevkilerini korumak için Moğollara sığınıyor, beyler padişahların yakınlığını, Moğollara sığınmakla sağlıyorlardı. Bütün bu sığınmalarda iş gören para, yalan ve iftiraydı. Ülkede, din, adalet, sadakat adına süren zulümdü.
Gayesi tam belirli, dileği açık olamamakla beraber halkı kucaklayan, iradeyi istihdaf eden, düzeni ve hükümeti yıkmaya yönelen Babalılar ve Cimri isyanlarından başka sonradan “Tahtacılar” denilen Ağçerleri’nin Maraş’ta yol kesişleri, Niğde, Loluva, Sivrihisar isyanları gibi belirli bir bölgede parlayıp sönen isyanlar da eksik değildi. 1299 yılında olduğu gibi yağışsızlıktan meydana gelen kıtlıklar yaşamı çekilmez hale getirmiş herkes ümidini Tanrı’ya bağlamıştı.
Bir yandan Moğol akınından Anadolu’ya göçen, bir yandan Anadolu’da yetişen sûfiler, halka hayrın, şerrin izafi olduğunu, her işin O’nun iradesinde tecellisi bulunduğunu gerçek varlığın yoklukla olabileceğini, her işte bir hikmetin varlığını telkin eden, gözleri buğulayan, gönlü maddi ve gerçek yaşayıştan alan, insana boyun büktüren, teslimiyeti gaye bilen bir inancı yaşayacak en uygun muhiti buluyorlardı.
Yunus’un doğduğu, yaşadığı ve ebediyete göçtüğü çağda Anadolu’da siyasi, iktisadi ve dini durum buydu. Tasavvuf zümreleriyse Ahmedîler, Kâzerûnler, Mevlânâ âşıkları, Kalenderîler, Haydarîler ve büyük mağlubiyete uğradıkları halde zümrevi varlıklarını koruyabilen ve sonradan Hacı Bektaş’ı kendilerine pir tanıyan Babâîler, gezginci derviş zümrelerinden olan Abdallar, her şehirde bulunan Alp Erenler.
Yunus Emre, böyle bir devirde, Orta Anadolu’da yetişmiş, kendini tasavvufa vermiştir. Doğuda mezhep ayrımları hüküm sürer, kanlı hadiselere yol açarken, iltizam müsadere ve mevki kavgaları körükler, halkı ezerken, batıda derebeylik yayılır, sınıflar, sınırlar, topraksız halk esir olur ve toprakla birlikte satılır. Haçlı seferleri cennete yol açar. Cennet kanla ve parayla edinilirken O, tasavvufun derin ve içli hoş görüsüyle;
Yetmiş iki millete bir göz ile bakmayan
Şer’in evliyasıysa hakıykatte asidir.
Yunus, gerçek yolculuğunda da, varacağı durağa ulaştıktan sonra da, melâmete düşünce de gözlerini yummamış, kendi içine dalmamış, dünyadan ayağını kesmemiş, hayal deryalarında dalgalanmamış insan bir şairdir. Ölümden şikâyet edilen şiirleri, yaşayışa ne kadar bağlı olduğunu gösterir. Ölümsüzlüğe kavuştuğuna inandığı zamansa, güzelden güzelliğe geçtiğini, benlikten ayrılıp topluma yayıldığını, gönüllere girdiğini aksettirir.
Yine bu bâd-ı nev-bahâr hoş nev’ ile esti yine,
Yine kışın soğukluğu fuzulluğun kesti yine
Gönül ve insan; insan birliği, birliği-dirliği dünyaya yaymak; insan kardeşliğini duyurmak; ayrılığı gidermek, silmek yok etmek, dinlerdeki maksadın, insan birliğini sağlamak olduğunu anlamak ve anlatmak.
Biz kime âşık isek âlemler ona âşık,
Kime değil diyelim? Bir kapıdır, bir tarıyk (yol)
*******
Âşık ki cana kaldı, âşık olmaz,
Canın terketmeyen mâşuku bulmaz.
Aşk pazarıdır bu, canlar satılır,
Satarım canımı, hiç kimse almaz.
Yunus Emre, edebiyatımızda, bir yandan halka halk diliyle hitap edişi, insani görüşü, beşeri duyuşu, insanı ve insanlığı kucaklayışı bakımından, bir yandan buluşlarındaki, duyuşlarındaki, tek sözle sanatındaki eşsizliği bakımından yüzyıllar boyunca hüküm sürmüş, adını unutturmamıştır.
Ben gelmedim dâvi için,
Benim işim sevi için
Dost’un evi gönüllerdir,
Gönüller yapmaya geldim.
*******
Gelin tanış olalım,
İşi kolay kılalım,
Sevelim sevilelim
Dünya kimseye kalmaz.
*******
Ne varlığa sevinirim,
Ne yokluğa yerinirim,
Aşkın ile avunurum,
Bana seni gerek seni.
*******
Biz kimseye kin tutmayız
Ağyar dahi dosttur bize
Kanda ıssızlık var ise
Mahalle vü şardır bize
*******
İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır
*******
Ben yürürüm yana yana
Aşk boyadı beni kana
Ne âkilem ne divane
Gel gör beni aşk neyledi
*******
Dünyaya gelenler gider
Hergiz gelmez yola gider
Bizim halimizden haber
Soranlara selam olsun
Cengiz Emik, Ankara, Kasım 2022