Ahmet Hâşim, çağdaş Türk şiirinin oluşumunda yapı taşı diyebileceğimiz önemli isimlerden biridir. Yahya Kemal ile birlikte Cumhuriyet dönemi şiirimizin hamurunu hazırlayan Hâşim, şiirleriyle yaşadığı dönemde olduğu kadar öldükten sonra da birçok şairi etkilemiştir.
İlk şiiri “Hayâl-i Aşkım”ı Mecbuayı Edebiye’de yayımlayan Ahmet Hâşim, ömrü boyunca şiirin yapısı üzerine düşünen, kaleme aldığı şiirlerle çeşitli düzenlemeler yapan, kısacası şiirle yaşayan bir edebiyatçıdır. Hâşim hayatı boyunca “saf şiir”in peşinde koşmuştur. Bu uğurda Şeyh Galip, Rahip Bremond ve Cenap Şahabettin; Hâşim’i etkileyen belli başlı isimler olarak karşımıza çıkar.
Bununla birlikte tıpkı Yahya Kemal gibi, Hâşim de az fakat öz yazan şairdir. Şiirlerini Göl Saatleri ve Piyale adlı iki küçük şiir kitabında bir araya getirmiştir.
Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Haşim’i şu sözlerle anlatmıştır: “Haşim bir devdir ve ebediyetle güreşir.” “Biz ilk defa olarak Ahmet Haşim ile Avrupalı mȃnasında ve beşerȋ nispette büyük şairi tanıdık; şiirin arkasında bütün bir estetik ve nizam ȃleminin mevcudiyetindeki zarureti öğrendik. Sanatla hayatın arasındaki münasebetin derecesini tayin eden, şiiri bin bir temayüllü hayatın önünde anlaşılmaz bir dil ve acib bir şarlatan vakarıyla vaazlar veren bir hatip gülünçlüğünden kurtarıp, onun ruhumuzla baş başa kaldığımız pek az anların lezzeti yapan da odur…” , “Kendi iradesi, kendi zihnȋ cehtiyle yapmış olduğu bir dünyayı, kendi nizamıyla terennüm etti.” ,“ Onda hiçbir şey, başka bir şeyi nakşetmez, her şey, her şeyi tamamlar.” der.
Ahmet Hâşim, Piyale kitabının girişinde “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” bölümünde şiirle ilgili görüşlerini açıklar: “Şair ne bir gerçek habercisi, ne güzel konuşmayı sanat haline getirmiş bir kişi, ne de bir yasak koyucudur. Şairin dili, düzyazı gibi anlaşılmak için değil, hissedilmek için yaratılmış, müzik ile söz arasında, ama sözden çok müziğe yakın ortalama bir dildir. Düzyazıda anlatımı yaratan öğeler şiir için söz konusu olamaz. Düzyazı us ve mantık doğurur, şiir ise algı bölümleri dışında isimsiz bir kaynaktır. Gizliğe, bilinmezliğe gömülmüştür. Şairin dili, duyumların yarı aydınlık sınırlarında yakalanabilir. Anlam bulmak için şiiri deşmek, eti için bülbülü öldürmek gibidir. Şiirde önemli olan sözcüğün anlamı değil, şiir içindeki söyleniş değeridir. Şiiri ortak bir dil olarak düşünenler boş bir hayal kuruyor demektir.”
Ahmet Hâşim’in şiirlerinden seçmeler;
Merdiven
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak
Sular sarardı yüzün perde perde solmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta
Eğilmiş arza kanar muttasıl kanar güller
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller
Sular mı yandı neden tunca benziyor mermer
Bu bir lisân-ı hafidir ki ruha dolmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta
Mukaddime
Zannetme ki güldür, ne de lâle
Âteş doludur, tutma yanarsın
Karşında şu gülgûn piyâle...
İçmişti Fuzuli bu alevden,
Düşmüştü bu iksir ile Mecnûn
Şi'rin sana anlattığı hâle...
Yanmakta bu sagârdan içenler,
Doldurmuş onunçün şeb-i aşkı
Baştanbaşa efgân ile nâle...
Âteş doludur, tutma yanarsın
Karşında şu gülgûn piyâle!..
Ağaç
Gün bitt. Ağaçta neş’e söndü.
Yaprak ateş oldu, kuş da yakut;
Yaprakla kuşun parıltısından
Havuzun suyu erguvana döndü.
Bülbül
Bir gamlı hazânın seherinde
Isrâra ne hâcet yine bülbül?
Bil, kalbimizin bahçelerinde
Cân verdi senin söylediğin gül!
Savrulmada gül şimdi havâda,
Gün doğmada bir başka ziyâda...
Karanlık
Aşkın bu karanlık gecesinde
Bülbül yine vahşi müterennim
Mecnûn'u terk etti mi Leylâ?
Vahşî sesi firkat sesi sandım.
Aşkın bu karanlık gecesinde,
Hicrânımı duydum, seni andım,
Firkatzede bülbül gibi yandım.
Karanfil
Yârin dudağından getirilmiş
Bir katre âlevdir bu karanfil,
Rûhum acısından bunu bildi!
Düştükçe, vurulmuş gibi, yer yer
Kızgın kokusundan kelebekler,
Gönlüm ona pervâne kesildi...
Ankara, Ocak 2023
Cengiz EMİK