Türkiye, üniversite reformu yapıp yeni üniversitenin ruhunu yansıtacak bilim adamları ararken, Avrupa’da Nazi baskısı ve işkencelerinden kurtulmak isteyen çok sayıda bilim adımı vardı. Birçoğu kendilerinin ve ailelerinin güven içinde yaşayabilecekleri ve bilimsel çalışmalarını sürdürebilecekleri güvenli ülkeler aramaktaydılar.
Özellikle Almanya’da Nazi iktidarı Yahudilerin hayatları için büyük bir tehdit oluşturmaktaydı. Yahudi asıllı Alman bilim adamları önce işlerinden atılmış daha sonra her türlü baskı ve işkenceye maruz kalmışlardı. Tek çare olarak önce İsviçre’ye kaçmışlar ve burada Philipp Schwarz önderliğinde örgütlenerek “Alman Bilim Adamları Yardım Birliği” adında cemiyet kurmuşlardır.
Üniversite reformunun hazırlayıcısı Albert Malche, Almanya’dan kaçan bilim adamlarının karşılaştıkları zor durumu ve yeni bir ülke aradıkları bilgisini Atatürk ve Reşit Galip’e iletmiştir. Üniversite için bu bilim adamlarının şans olduğunu gören Türk Hükümeti bu bilim adamları ile bağlantıya geçmiş ve Türkiye’deki durum anlatılmış ve bu haber cemiyet üyeleri tarafından memnuniyetle karşılanmıştır. Schwartz, Türk Hükümeti ile bu bilim adamlarını ülkemize getirmek için anlaşma yapmak üzere Türkiye’ye gelmiştir. Bunların dışında bazı Alman, Macar, İtalyan ve Avusturyalı bilim adamları da yeni kurulan üniversitede görev almak için kişisel başvuru yapmışlardır.
Yükseköğretim kurumu olarak Darülfünun 1900 yılında II. Abdülhamit tarafından kurulmuştur. Mustafa Kemal Atatürk 1 Mart 1923 tarihli Meclis açılış konuşmasında Darülfünuna şu sözlerle değinmiştir.
“Memleketimizin Darülfünun ve serbest meslekler hayatında takip edeceği en asri bir zihniyetle idrak eden iyi bir Darülfünun heyetine bir hayli meslek ve fikir adamlarının malik olduğumuzu kemal-i şükran ile tezkar edebiliriz. Darülfünun istiklal-i tabiisi dâhilinde serbest mesleklere verdiği istikameti gittikçe daha mükemmel bir hale isal edecek vesait-i maneviyeye maliktir.”
Bu amaçla 1931 yılından itibaren gündemde olan Darülfünun reformu gerekli çalışmalara başlanmıştı. Maarif Vekili Esat Bey, basına verdiği beyanatta konu ile ilgili olarak yabancı uzman getirileceğini duyurmuştu. Aynı yıl Cenevre Üniversitesinden Prof. Dr. Albert Malche Türkiye’ye davet edilerek Darülfünun faaliyetleri ve durumu hakkında rapor hazırlanması istenmişti. Malche tarafından hazırlanan raporu Atatürk büyük bir titizlikle inceleyerek önemli gördüğü konulara vurgu yapmış ve kendi el yazısı ile notlar almıştır. Malche’nin raporunda bahsettiği eğitimin liseden başlaması fikrini Atatürk daha da ileriye götürerek eğitim seferberliğinden bahsetmiştir.
“Görülüyor ki mesele, taştan, topraktan, vazodan bahis olunmakla sonlandırılamaz. Vazo denilen kıymetli resimlerle hassas ve muhatap alınabilecek vatandaşlar yetiştirmektir. Yoksa her nevi enstitüler hayvanlar ağılı olur.”
1933 yılında gerçekleştirilen Üniversite Reformu, Atatürk’ün dimağında her şeyden önce bir kültür programıydı. Sağlıklı, hümanist, sanata, bilimsel ve milli değerlere önemi veren vatandaşlar yetiştirmek adına üniversitelerin önemli bir misyonu olduğunu düşünüyordu. Böylece Üniversite Projesi hayata geçirilmiş ve Mayıs 1933’te Darülfünun yerine İstanbul Üniversitesi kurulmuştur. Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip ve Philipp Schwart’ın katıldığı toplantıda görüşmeler yapılarak bilim adamlarının getirilmesi ile ilgili anlaşma imzalanmıştır. Bu toplantıda Reşit Galip;
“500 yıl önce İstanbul’u aldığımızda, Bizans’ın önde gelen bilim adamları ve sanatçıları ülkeyi terk ettiler. Bunlardan birçoğu İtalya’ya giderek Rönesans’ı başlattı. Şimdi Avrupa’nın aldıklarını bize geri vermesinin zamanı gelmiştir. Vatanımıza yenilikler getirmenizi, böylelikle çağdaş düzene ayak uydurmamızı sağlamanızı ve yeni nesle çağdaş biçimde ilerleme yolunu göstermenizi umuyor, milletçe teşekkür ve saygılarımızı sunuyoruz.”
1933 yılından itibaren iki yüzden fazla yabancı bilim adamı Türkiye’ye gelerek İstanbul ve Ankara’da görev yapmışlardı. Bu bilim adamlarından bazıları birkaç yıl, bazıları İkinci Dünya Savaşı’nın bitimine, bazıları ise yaşamları boyunca Türkiye’de kalmışlardır. Bu bilim adamlarından; Tıp ve Diş Hekimliği alanında; Philipp Schwartz, Rudolf Nissen, Wilhelm Liepman, Eric Frank, Alfred Marchionini, Joseph Igersheimer, Alfred Kantorawicz, Karl Hellman, Max Peyer, Friedrich Dessauer, Eduard Melchior, Albert Eckstein, Hans Winterstein, Siegfield Oberndorfer, Julias Hirch, Werner Lipschitz, Felix Haurowitz. Fen alanında; Richard von Mises, Fritz Arndt, Friedrich Breusch, Harry Dember, Alfred Hellbronn, Curt Cozwig. Hukuk alanında; Andreas Schwars, Karl Strupp, Ernst Hirsch. Edebiyat alanında; Hans Reichenbach, Leo Spitzer, Erich Auerbach, Ernst von Aster, Walther Kranz, Wilhelm Peters, Helmut Ritter. İktisat alanında; Fritz Neumark, Wilhelm Röpke, Alexandre Rüstow, Gerhard Kessler, Alfred Isaac, Joseph Debretsberger. Mühendislik alanında; Clemens Holzmeister, Gustav Oelsner, Rudolf Belling.
Ülkemize gelen bu insanlara müthiş bir güven ve saygı vardı. Türkiye’ye geldikten kısa bir süre sonra Cumhuriyet’in onuncu yıl kutlamalarına katılan Prof. Dr. Ernst Hirsh kaleme aldığı kitabında bu Dolmabahçe Sarayı’nda katıldığı davetle ilgili anılarında şunları yazmaktadır:
“Ve işte ben, kendi vatanımda hor görülen “aşağılık” ırka mensup olduğu için işgal ettiği mevkilerden kovulan, evini yurdunu terk edip, yabancı ülkelere kaçmak zorunda bırakılan ben ”mülteci” ben, “dünyanın bir ucundaki Türkiye’de, nice billurlarla, mermerler, somaki taşı, paha biçilmez kakma işlerin ihtişamıyla parıldayan, nice değerli mobilya, halı, resimle süslü, bir zamanların taht salonu olan bu mekânda, ülkenin ilk bin seçkininden sayılan, saygıdeğer bir Alman profesör sıfatıyla hazır bulunmaktayım! Talihin yüzüme güldüğü bu olağanüstü anı yaşamak, daha Türkiye’deki yıllarımın hemen başındayken nasip olmuştu bana.”
Ankara, Ocak 2023
Cengiz Emik