Fuzûlî (Halûk-İpekten)

Hayallerini gerçeklestir

Fuzûlî (Halûk-İpekten)

Fuzûlî (Halûk-İpekten)

Fuzûlî âlim bir şairdir. Türk, Arap ve Fars dillerini ve bu üç dilin edebiyatını çok iyi öğrenmiştir. Zamanın geçerli ilimlerini okumuştur. Türkçe Dîvân’nın Mukaddimesinde şiir hakkındaki düşüncelerini açıklarken şöyle demiştir: “İlimsiz şiir esâsı yok dîvâr kimi olur ve esâssız dîvâr gâyette bî itibâr olur” (İlimsiz şiir temelsiz duvar gibi olur ve temeli olmayan duvar son derece değersiz olur). Gençliğinde aşk şiirleri yazdığını, hatta bunlarla ün kazandığını sonradan gençlik hevesiyle yazılmış bu şiirlerin uzun ömürlü olamayacaklarını ve şiirini ilim marifetle beslemek gerektiğini anlayarak âkli ve naklî bütün ilimleri öğrendiğini anlatır. Fuzûlî, cahilliği asla bağışlamaz. Yine Türkçe Dîvân’nın ön sözünde bundan yakınır.

                               Kalem olsun eli kâtib-i bed-tahrîrin

                              Ki fesâd-ı rakamı "sûr"umuzu "şûr" eyler

Gâh bir harf kusuruyla eder "nâdir"i "nâr"

Gâh bir nokta sukûtuyla "göz"ü "kör" eyler

Kötü yazan kâtibin parmakları kuruyup kalem olsun!
            Çünkü yazısındaki hatalarla “düğünümüzü” “gürültü” yazar.
       Bazen bir harfi eksik koyup "nâdir"i "nâr"a (ateş) çevirir;
      Bazen de, harften bir nokta düşürerek "göz"ü "kör" eder.

Fuzûlî, hemen hemen, doğrudan hiçbir şairin etkisi altında kalmamış üstün yetenekli bir şairdir. Kendisinin de dediği gibi, doğduğu çevreden çıkmamış, başka şairlerle ve şiir çevreleriyle bir ilişkisi olmamıştır. Bunula birlikte Fuzûlî’nin Türk, Arap ve Fars edebiyatlarını yakından izlediği bellidir. Her şair gibi onun da beğendiği ve sevdiği, hatta sanat hayatının başlangıcında etkilendiği şairlerin bulunması doğaldır. XV. Yüzyıl Âzerî şairi Habîbî’nin Fuzûlî üzerinde bazı etkilerinin olduğu anlaşılmaktadır. Çağatay şairi Ali Şîr Nevâî’nin, İran şairlerinden Şîrâzî, Nizamî ve Câmî’nin de Fuzûlî üzerinde belirli belirsiz bazı etkileri olduğu söylenebilir. Fakat Fuzûlî, büyük şiir yeteneğiyle, gerek gazelleri ve gerekse mesnevîleri üzerinde kendi kişisel damgasını öyle kuvvetle vurmuştur ki şiirlerinde başka şairlerin etkilerini açıkça görmek ve izlemek çok zordur. Fuzûlî her şeyden önce aşk şairidir. Tüm şiirlerinde aşkını anlatmıştır.

Aşiyan-i mürg-i dil zülf-i perişanındadır 

Kanda olsam ey peri gönlüm senin yanındadır 

Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabib 

Kılma derman kim helakim zehri dermanındadır 

Aşk derdiyle iyiyim tabip, bana ilaç verme; asıl beni öldürecek olan zehir, senin derman olsun diye vereceğin o ilaçtır.

 Fuzûlî’nin gençlik hevesiyle yazdığı şiirler maddi ve beşeri aşkı, ilim tahsilinden sonraki şiirleri tasavvufi aşkı anlatan şiirleridir. Fuzûlî’de aşkın beşeri aşktan nasıl yavaş yavaş sıyrılarak ve maddeden uzaklaşarak ilahi, tasavvufi aşka erişti Leyla ve Mecnun mesnevisinde en iyi şekilde görülür. Leyla ile Mecnun’un aşkları maddi bir aşk olarak başlar ve eserin sonunda ilahi bir aşka dönüşür.

Fuzûlî’nin aşkına konu olan sevgili kendini somut olarak belli etmez. Her şiirde aynı özellikleri taşır ve soyuttur. Sevgilisi ilahi sevgilidir ve tüm şiirlerinde aşk tasavvufi aşktır. Aşkı hep hüzün, keder ve acı yönüyle görür. Ayrılık, dert ve üzüntüyü arar. Kavuşmayı, neşeyi ve mutluluğu istemez. Her kavuşmanın sonunda dayanılmaz bir ayrılık olduğu için kavuşmayı istemez. Yaşadığı çevrenin karışıklıklar içerisinde olması, karamsar dünya görüşü ve çektiği yoksulluğun verdiği ıstırabı sanat dehasıyla birleştirerek şiirine aktarmıştır. Gazellerinin hemen hemen her beytinde bunu görmek mümkündür. Türk Edebiyatında birçok kez yazılan Leyla ve Mecnun hikâyeleri içerisinde en başarılı olana Fuzûlî Mesnevisidir.

Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı

Felekler yandı âhımdan murâdım şem'i yanmaz mı

Kamu bîmârına cânân deva-yı derd eder ihsan

Niçün kılmaz bana derman beni bîmar sanmaz mı

Sevgili, bütün hastaların derdine ilaç oluyor ama bana ilaç vermiyor. Yoksa beni hasta sanmıyor mu?

Fuzûlî rind-i şeydâdır hemîşe halka rüsvâdır
Sorun kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı

*****

Yâ Rab bela-yı aşk ile kıl âşîna beni

Bir dem bela-yı aşktan kılma cüdâ beni

Az eyleme inayetini ehl-i dertten

Yani ki çoh belâlara kıl müptelâ beni

Ya Rab, beni aşk belasıyla tanıştır, Bir an olsun bile beni aşk belasından ayrı düşürme.

Mende Mecnûn'dan füzûn âşıklık isti'dâdı var

Âşık-i sâdık menem Mecnûn'un ancak adı var

*****

Zülfü kimi ayağın koymaz öpem nigârum

Yohdur anun yanında bir kılca i'tibârum

İnsâf hoşdur ey ışk ancak meni zebûn et

Ha böyle mihnet ile geçsün mi rûzigârum

Sevgilim, saçı gibi ayağını öpmeme beni bırakmaz. Onun yanında kıl kadar değerim yoktur. Ey aşk! İnsaflı olmak güzel şeydir. Ancak, beni güçsüz bırak da dünya ile ilgimi keseyim. Zamanım böyle mihnetle mi geçsin?

Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su

Kim bu denli dutuşan odlara kılmaz çare su.

Ey göz! Gönlümdeki ateşlere su saçma. Çünkü bu kadar tutuşan ateşe su çare olmaz.

Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem

Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su.

Dönen kümbetin rengi su rengi midir bilmiyorum. Yoksa gözümden çıkan su mu dönen kümbeti doldurmuştur.

Perişan halin oldum sormadın hal-i perişanım

Gamından derde düştüm kılmadın tedbir-i dermanım

Ne dersin rüzgârım böyle mi geçsin güzel hanım

Gözüm canım efendim sevdiğim devletli sultanım

Senin yüzündeki siyah benler nedeniyle perişan oldum. Sen ise perişan hâlimi sormadın, Senin gamından derde düştüm; derdime derman bulma yoluna gitmedin. Zamanım hep böyle mi geçsin? Ne dersin güzel hânım? Gözüm, canım, efendim, sevdiğim, devletli sultanım!

Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
             Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı

                                                                                                          Ankara, Kasım 2022

                                                                                                                         Cengiz Emik

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir