Hayyam ve rubaileri hakkında yazılan kitapların tümü bir araya getirilecek olsa, büyük bir kütüphane oluştururdu. Hayyam’ın rubailerini incelediğimizde onun düşüncesinin ve gittiği yolun daima aynı olduğunu, gençliğinden yaşlılığına kadar aynı belirgin ve somut felsefeye bağlı kaldığını, düşüncelerinde en küçük bir sarsıntı bile olmadığını, pişmanlık ya da tövbe düşüncesini asla aklından geçirmediğini görürüz.
Hayyam’ın felsefesi hiçbir zaman güncelliğini yitirmeyecektir. Çünkü küçük gibi görünen ama içi özlü terâneler muhtelif devirlerde insanı derbeder eden ve önemli karanlık felsefi problemleri, cebren insana yüklenen sorunları, çözülmeden kalan sırları ele alır. Hayyam bu ruhi işkencelerin tercümanı olmuştur. Onun feryatları milyonlarca insanın acılarının, ıstıraplarının, korkularının, umutlarının, elemlerinin yansımadır. Hayyam terânelerinde garip bir dil ve üslupla tüm bu zorlukları, muammaları, bilinmezlikleri açıkça, gizlisi saklısı olmadan çözmeye çalışır. Asabi ve ürpertici gülüşlerin altında, dini ve felsefi sorunları halledip, hissedilir ve akılcı bir çözüm yolu arayışına girer.
Kısacası, Hayyamı’ın terâneleri, kayıtsız ve laubali de olsa kişinin düşüncelerinden ve kederlerinden bir bölümünü yansıtan ayna gibidir. Bunu fark edince insan irkilmekten alamaz kendini. Hayyam’ın rubailerinden bugün doğa bilimcilerin de dikkatini çeken bir felsefi ekol ortaya çıkmaktadır. Onun buruk ve acı şarabı eskidikçe, kıymeti daha da artmaktadır.
Hayyam’ın rubailerinde karşılaştığımız ilk fikir, şairin son derece cüret ve pervasızlıkla, acımasız mantığıyla hiçbir gevşekliği, çağdaşlarının düşüncelerindeki zavallılıkların hiçbirini ve teorik ve dinsel felsefelerini kabul etmemesi, tüm iddiaları ve sözleri elinin tersiyle itmesidir.
Bu rubaileri söyleyen kişi tüm dini konulara alayla yaklaştığı zaman, bilmedikleri şeyler hakkında konuşan ulema ve fıkıhçılara hakaretler yağdırarak saldırdığı zaman okuyucu hiç kuşkuya düşmez. Bu husus, aryâi bir ruhun sâmi itikatlarına karşı gösterdiği bir başkaldırı ya da düşüncelerinden dolayı nefret ettiği seviyesiz ve mutaassıp bir çevreden Hayyam’ın intikam alışıdır. Hayyam bir özgür düşünceli ve kılı kırk yaran filozofun kendi zamanındaki fıkıhçıların uydur, cebri ve mantıksız tapınma hükümlerine boyun eğmeyeceği, onların çürümüş masallarına kanmayacağı ve bayağı tuzaklarına düşmeyeceği aşikârdır. Hayyam, ölüm ve yaşam meselelerini pozitif bir yaklaşımla mantığa, hissedilenlere, gözlemlere, yaşamın maddi akışına dayanarak çözmeye çalışır. Bu yüzden dünyadaki olayları tarafsızca izleyen biri olarak kalır.
Görünüşe göre, Schopenhauer kendi kötümserlik felsefesinde Hayyam’ın vardığı sonuca ulaşır: “Kendi iradesini hiçe sayacak dereceye gelen biri için bize gerçekmiş gibi görünen bu dünya bütün güneşler ve samanyolları nedir? Bir hiç!
Hayyam insanlardan uzak durup, nefret etmiştir. Onların düşüncelerini, adetlerini en sert ifadelerle mahkûm etmiş ve toplumun telkinlerini kabule asla yanaşmamıştır. Arapça şiirlerinde ve bazı kitaplarında Hayyam’ın insanlara karşı duyduğu kin, öfke ve güvensizlik açıkça görülebilir. Seviyesiz düşüncelerin baskısı altında kalan Hayyam’ın bu durumda asla sevgi, aşk, ahlak, insanlık ve tasavvuf taraftarı olmayacağı aşikârdır. Hiçbir İslam şair ve yazarında, Hayyam’da olduğu gibi açık bir ifade ile Tanrı’yı neyfetme ve Sâmi dininin efsanelerini temelden yıkmak görülmez.
Hayyam’ın felsefesinde gözlenen bir başka husus da, ölüm konusunda gösterdiği hassasiyettir. Hayyam ölümü, ilahiyatçıların felsefesi ve ruhun kaynakları yoluyla değil, cisimlerdeki zerrelerde görülen cereyan, değişim ile maddenin parçalanması yoluyla ele alır; şairane ve hüzün verici tasvirlerle canlandırır.
Hayyam’a göre maddenin ötesinde hiçbir şey yoktur. Dünya zerrelerin bir araya gelmesi sonucu oluşmuştur ve bu zerrelerle birlikte işlevlerini sürdürürler. Zerreler peyderpey şekillere bürünürler ve şekillerini değiştirirler. Bu yüzden insanın korkuya düşeceği veya umutlanacağı bir şey söz konusu olamaz. Ruhu da bedeni gibi maddidir ve ölümden sonra aynı halde kalmaz.
Varlıkların niteliği kavratılamaz. Nereden gelip nereye gittiğini kimse bilmemiştir ve bilmeyecek de. Başkalarının bu konuda söyledikleri bir sürü deli saçması. Oysa doğa sakin sakin hiçbir şeyi umursamadan kendi görevini yapıyor. Onun karşısında bütün çabalarımız boşuna; felsefi araştırmalar yapmak mümkün değil. Doğanın nezdinde kederimiz de, sevincimiz de bir. Yurt tuttuğumuz şu dünya sürekli acılarla, kötülüklerle dolu. Korkunç hayatımız bir dişi düş, hayal, aldatmaca ve mevhumlardan ibaret. Hayyam’ın rubailerinde şarap, yaşam üzüntüsünü unutmak için vardır. Şarap kadehine sığınarak erguvan renkli meyle düşünce huzurunu ve unutmayı sağlamak ister.
Hayyam’ın terâneleri o denli sade, doğal ve edebi, yaygın ve hoş bir dille yazılmıştır ki ahengiyle ve güzel benzetmeleriyle herkesi hayran bırakır. Bunlar fars şiirinin en güzel örneklerinden sayılır. Hayyam konuyu ifadede o denli güçlüdür ki bunun cazibesinden ve etkisinden kuşku duyulmaz. Hayyam şiirde kimseyi izlemez. Onun sade dili sanatının tüm sırlarından haberdardır. Meramının en veciz en güçlü biçimde dile getirir. Akıcı, mecazi ve kinayeli ahengiyle zarif ve benzersiz beyan tarzı ona özgüdür. Düşüncesine ve amacına uygun lafızları seçecek güce sahiptir. Latif ve doğal ahenkli şiirinde hiçbir zorlama yoktur. Benzetme ve istiarelerinde sade ve doğal bir zarafet vardır.
Hayyam, kaba Sâmi düşüncesinin baskısı ve Arap istilası altında yavaş yavaş zehirlenip harap olan, eski mamur ve görkemli büyük İran’ın isyanına, iniltilerine tercüman olur. Onun işkence görmüş ruhunun ve zevkinin temsilcisidir.
Ezel sırlarını ne sen bilirsin, ne ben.
Bu muammayı ne sen okursun, ne ben.
Perde arkasında var seninle benim dedikodum.
Perde düştü mü ne sen kalırsın ne ben.
***
Yoktu feleğin çıkarı gelmemden benim.
Artmadı mevki, celali, gitmemden benim.
Duymadı iki kulağım kimseden benim.
Sebep neydi gelmemden, gitmemden benim?
***
Geçirmişsen yâr ile bir ömür,
Tatmışsan dünya zevklerini bir ömür,
Göçüp gideceksin nasıl olsa sonunda,
Gördüklerin rüya olur bir ömür.
İnsanın yaradılışındaki iyiliği, kötülüğü,
Kaza ve kaderdeki sevinci, hüznü,
Havale etme feleğe. Akıl yolunda
Felek bin beter biçare senden çünkü.
***
Bir damla suydu, denizle bir oldu.
Bir zerre topraktı, zeminle bir oldu.
Gelip gitmenin sebebi ne şu âlemde?
Say ki bir sinek var oldu, sonra yok oldu.
***
Şarapla olmuşsam ben sarhoş, öleyim.
Kâfir, ateşperest, putperestsem, öyleyim.
Herkesin bir zannı var hakkımda benim.
Ben kendime aitim; nasılsam, öyleyim.
***
Ömrümün fidanı bir gün sökülünce,
Parçalarım birbirinden dağılınca,
Yaparlarsa toprağımdan bir sürahi,
Dirilecektir bâde ile dolunca.
***
Ey fetva sahibi, çalışkanız senden daha;
Bunca sarhoşluğa rağmen, ayığız senden daha.
Sen insanların kanını içersin, biz üzüm kanını.
İnsaf et n’olur; hangimiz hunharız daha?
***
Cenneti, cehennemi kimse görmedi, gönül.
Söyle hadi, kim geldi öte dünyadan gönül?
Umudumuz, korkumuz öyle bir şeyden ki
Adından, sanından başka nesi belli gönül?
***
Ankara, Ocak 2023
Cengiz Emik