Isaac Newton (James Gleick)

Hayallerini gerçeklestir

Isaac Newton (James Gleick)

Nerede yaptırdığını sordum. Kendim yaptım dedi. Alet edevatı nereden edindin diye sordum. Kendim imal ettim dedi. Gülerek ekledi, araç gereçlerimi başka insanlara yaptırsaydım, hiçbir şey başaramazdım. (Newton’un ilk yansıtıcı teleskopu yapmasıyla ilgili anısı 31 Ağustos 1726).

            Isaac Newton, devlerin omuzlarında dikilip ötelere baktığını söylemiştir; ama buna inanmıyordu. Karanlığın, cahilliğin, büyünün hâkim olduğu bir dünyada doğmuştu; olağandışı iffetli ve takıntılı bir yaşam sürdü; anne, baba, sevgili ve dosttan mahdumdu; yoluna çıkan büyük insanlarla sert tartışmalara girdi; en az bir kere deliliğin kıyısına geldi; çalışmalarını gizli tuttu, yine de insanoğlunun elindeki bilginin ana çekirdeğine katkı yolunda yaptığı keşifler, kendisinden öncekilerin ve sonrakilerin keşiflerini aşar. Modern dünyanın baş mimarıydı. Işığın ve devinimin kadim felsefe bulmacalarını çözdü; fiilen yerçekimini keşfetti. Gökcisimlerinin seyrinin nasıl tahmin edileceğini gösterdi: böylece evrendeki yerimizi belirlemiş oldu. Bilgiyi, somut ve tatbiki bir mesele haline getirdi; onu nicel ve kesin kıldı. Newton yasaları denen birtakım ilkeler koydu.

            Yalnızlık, dehasının elzem bir parçasıydı. Genç yaşında, insanoğlunun bildiğinin matematiğin çoğunu öğrendi ya da kendi keşfetti. Ardından kalkülüsü icat etmiş olsa da bu hazineyi kendine sakladı. Üretken yılları boyunca yalnızlığı kucaklamış, kendini bilimlerin en gizlisine, simyaya adamıştır. İfşa olmanın aydınlığından korkmuş, eleştiriler ve iltifatlar karşısında kabuğuna çekilmiş, çalışmalarını nadiren yayımlamıştır. Darphane müdürü, Royal Society’nin Başkanı Sir Isaac’in sureti madalyalara kazınmış, keşifleri şiirlerle yüceltilmiştir. Mezarının üzerine, gri beyaz mermerden bir süs anıtı oyuldu. Arkasına yaslanmış Newton tasviri1680 tarihli kuyrukluyıldızın yörüngesiyle işaretlenmiş gök küre; prizmayla oynayan, güneşin ve gezegenlerin ağırlığını tartan meleksi oğlan çocukları. Latince yazıt, “kutsal akıl gücünü ve olağanüstü matematik ilkelerini, insan ırkının böyle harika bir süsü var olduğu için neşelenmeli” diyor. İngiltere, Avrupa kıtası ve ardından dünyanın geri kalanı için Newton’un öyküsü yeni başlıyordu.

            Newton’un adı, bir dünya sistemine işaret eder. Ancak onun gözünde bu sistemin tamamlanması söz konusu değildi, yalnızca arayış vardı. Devingen, değişken, bitmemiş. Maddeyi ve uzayı, Tanrı’dan asla bütünüyle koparmadı. Kendi doğa görüşünü, esrarlı, mistik niteliklerden asla arındırmadı. Hep düzen aradı, düzene inandı, ancak gözlerini kaostan hiç ayırmadı. Einstein, “talihli Newton, bilimin mutlu çocukluğu” demiştir. “Doğa onun önünde açık bir kitap gibiydi. Newton, önümüzde güçlü, kesin ve yalnız duruyor.

            Newton doğmadan üç ay önce babası ölmüştü. Annesi Hannah Ayscough, dayısı William Cambridge Üniversitesinde eğitim aldıktan sonra Anglikan ruhbanına katılmış ve köyün papazlığını yapıyordu. Newton üç yaşındayken annesi yakınlarda yaşayan, kendisinden oldukça yaşlı zengin papaz Barnabas Simit ile evlendi. Üvey babası Newton’u istemediği için Isaac Woolsthorpe malikanesinde büyükannesinin yanında kalmaya başladı. Çocukluğu boyunca kırsalı savaş kasıp kavurdu. On yıl süren Büyük İsyan, doğduğu yıl başladı. Meclisliler, Kralcılarla savaşıyor, Püritenler ise putperest saydıkları İngiliz Kilisesinden uzaklaşıyordu. (Püritenler, 16. yüzyılın sonlarında İngiltere Kilisesi'nde ortaya çıkan ve 'Püritenizm' adıyla bilinen dini bir reform hareketinin üyeleriydi. İngiltere Kilisesi'nin Roma Katolik Kilisesi'ne çok benzediğine ve İncil'de yer almayan törenleri ve uygulamaları ortadan kaldırması gerektiğine inanıyorlardı.)

            Isaac yaşı gelince küçük bir köy okuluna başladı. Burada okumayı ve mukaddes kitabı ve aritmetik tablolarını öğrendi. Yaşına göre ufak tefekti, yalnız ve terk edilmişti. Zaman zaman annesinin ve üvey babasının ölmesini istiyordu. Geçirdiği bir öfke nöbetinde onları evdeyken evi yakmakla tehdit etmişti.

Güneş çevrimleri çoktan zaman ölçümlerini tanımlıyordu. Newton, kaba saba geometrik şekiller karalıyor, çemberlerin içine yay çiziyor, duvarlara ve yere ahşap kazık çakıp zamanı, neredeysek çeyrek saat ölçeğinde tam olarak ölçmeye çalışıyordu. Taş üzerine güneş saati kazımış ibrenin oluşturduğu gölgeleri tablo haline getirmişti. Bu, zamanı uzaya, süreyi uzunluğa yayın genişliğine akraba saymak demekti. Küçük mesafeleri telle ölçüp santimetreleri saatin dakikalarına çeviriyordu. Mevsimler değiştikçe bu hesabını yöntemli şekilde gözden geçirmek zorunda kalıyordu. Gün içinde güneş doğar, batar, yıl içinde güneşin gökyüzündeki konumu sabit yıldızlara göre hafif değişir, yavaş yavaş bükülen bir sekiz çizer. Akıl gözü dışında bu şekil görünür değildir. Bu şablon iki acayipliğin ürünüdür. Dünyanın elips yörüngesi ve eksenindeki eğim. Woolsthorpe’da saati bilmek isteyen herkes Isaac bir araya getirene dek kimse güneş saatini kusursuz hale getiremedi ve hatta anlayamadı. Gölgeler, ritimler, gezegenlerin yörüngeleri, elipsin özel geometrisi, maddenin maddeyi çekmesi hepsi aynı problemin parçasıydı.

1653 yılında üvey babası öldüğünde annesinin yanında üç üvey kardeşi vardı. Isaac 12 kilometre uzaktaki okula gönderildi. Her gün okula gidip gelmek zor olduğundan eczacı William Clarke’ın yanına yerleştirildi. Newton tavan arasındaki odasında orada yaşadığının işaretlerini bırakmıştır. İsmini tahtalara kazımış, kömürle duvarlara kuş, insan, gemi resimlerinin yanında çemberler ve üçgenler çizmiştir. Katı Püriten disipliniyle eğitim veren tek odalık King Okulunun müdürü Henry Stokes seksen erkek çocuğuna Latince, dini bilgiler ile Yunanca ve İbranice öğretiyordu. Stokes müfredata aritmetik, alan ölçüleri ile misaha algoritma eklemişti. Çiftçilerin ihtiyacı olandan biraz daha fazlasını sunuyordu. Newton, Pi (π) sayısını tahmin etmeye çalışan Arşimet gibi çember içine düzgün çok kenarlılar yerleştirerek her kenar uzunluğunu hesaplamaya çalışmıştır.

İngiltere’nin ilk kâğıt imalathanesi on altıncı yüzyılın sonunda Deptford ırmağı kıyısında açıldı. Kâğıt değerliydi ve insanların düşünceleri kaydedilmiyordu. Kayıt edilenlerin çoğu ya saklı ya da kaybolmuştu. Papaz Robert Burton “her gün yeni haberler duyuyorum” diyordu. Oxford Bodleian Kütüphanesinde yaşayan Burton, bilgi aktarımına ve saklanmasına alışkındı. Burton mevcut bilgiyi uzun kapsamlı ansiklopedik kitapta toplamaya kalkmıştı. İngiltere dışından gelen evrene dair uçuk ve çelişkili şemalar sunan Tycho Brahe, Galileo, Kepler ve Copernicus’un kitaplarından anlam çıkarmaya çalışıyordu.

1659 yılında on altı yaşındayken annesi onun çiftliğe bakması için eve çağırmıştı. Isaac, ne olmak ya da ne yapmak istediğini bilmiyordu. Koyunları gütmek, saban ya da gübre arabası sürmek istemediği kesindi. Zamanının büyük kısmını evden uzakta, zambakların, eğrelti otlarının arasına uzanıp kitap okuyarak ot toplayarak geçiriyordu. Koyunları, komşunun arpalarını çiğnerken, kendisi su akıntısına su çarkları inşa etmekle meşguldü. Suyun kütükler ve taşlar etrafından geçişini izliyor, girdaplara, anaforlara, dalgalar dikkat kesiliyor akışkanların devinimi hakkında sezgiler ediniyordu. Okul müdürü Stokes ve dayısı nihayet duruma müdahale ederek Trinity Koleje gönderilmesini sağladılar. Bu okul öğrencileri üç kategoriye ayırıyordu. Yüksek masada yemek yiyen soylular, süslü cübbeler giyiyor, az sınava girerek derece alıyorlardı. Eğitim ve konaklama parasını ödeyen pansiyonerler Anglikan manastırına girmeyi hedefliyordu. Üçüncü gruptakiler diğer öğrencilerin ayak işlerini yaparak harçlık kazanıyor, öğünlerde onların artıklarını yiyorlardı. Annesi zengin olmasına rağmen oğluna az para göndermeyi yeğlemiştir. Newton, yarı maaşlı öğrenci olarak öğrenim görüyordu. Acil ihtiyaçları için yeterli parası vardı. 140 sayfalık boş defter litrelik mürekkep ve uzun geceler çalışmak için mumu vardı. Öğrenmeyi, Tanrı’nın hizmetinde bir takıntı biçimi değerli bir uğraş sayıyordu. Özel simgelerle hızlı yazma sistemi geliştirerek hem kâğıttan tasarruf ediyor hem de yazılarını şifreliyordu.

İç savaş sona ermiş ve sıtmadan ölen kral Oliver Cromwell mezarından çıkarılarak Westminster Hall’un tepesinde kazığa geçirilmişti. İsyan sırasından Püriten reformcular Cambridge’in denetimini ele geçirmiş kralcı hocaları okullardan uzaklaştırmışlardı. II. Charles’ın tahta çıkmasıyla bu kez Püritenler ayıklanmıştı. Üniversitenin protektora yıllarından kalma kayıtları yakılmıştı.

Kolejin müfredatı yerinde sayıyordu. Üniversitenin Orta çağa uzanan doğumunda belirlenmiş ilim geleneğine uyuyordu. Dağılıp gitmiş Akdeniz kültürlerinin, Avrupa bin yıl karmaşa içindeyken Hıristiyan ve Müslüman mabetlerinde muhafaza edilmiş metinleri seküler bilginin tüm dallarında sözü geçek tek kişi Aristoteles’ti. Mantık, etik, belagat hep onun alanlarıydı. Aristotelesçi yasalar sistematikleşmeyi, somutluğu, kategorileri, kuralları yüceltiyordu. Aristoteles’in evrenbilimi Cambridge’in kapıları dışında iş görmüyordu. Descartes ve Galileo sayesinde geometriye ve mekaniğe dayalı felsefeye ilgi duymaya başlamıştı. Aristoteles, “Platon benim dostum, ama hakikat daha yakın dostumdur” demişti. Newton bu ifadenin yanına Aristoteles’in adını da ekler. Tıpkı eski Yunanlılar gibi usa vurum Newton’u atomlara getirmişti. Bu noktaya gözlemle ya da deneyle değil seçenekleri eleyerek ulaşmıştı. Newton kendini tanecikçi ve atomcu ilan eder. İlk madde atom olmalı o madde ayırt edilemeyecek kadar küçük olabilir. Çok küçüktü ama sonluydu, sıfır değildi. Zaman ve sonsuzluk konusunda bir tartışma yoktu. Suyla ya da kumla çalışan çark şekilli saat çizmekle yetinir. Çeşitli malzemelerle saat imal etmek gibi uygulamaya dönük sorular sorar. Daha sonra Devinim konusu, Göksel Maddeler ve Küreler başlığını açar. Anlaşılması güç bir kelimede yerçekimiydi (gravity). Mekândan mekâna değişse bile, bu nicelik tam olarak ölçülebilirdi.  “Bir cismin, tepenin yukarısı ve aşağısı, farklı enlemler gibi çeşitli yerlerdeki yerçekimi aygıtla ölçülebilir” bir denge cetveli çizmişti. “Yerçekimi ışınları” fikrini ileri sürüyordu. O halde yerçekimi cisimlerin yalnızca aşağıya değil herhangi bir doğrultuda devinim eğilimine atıfta bulunabilir. Cisim harekete geçtikten sonra devinim halinde kalma eğitimi, eğer böyle bir eğilim varsa hiçbir dilde bunun için henüz bir kelime yoktu. Bir topun namlusundan çıktıktan sonra hala yükselen gülle sorununu gözden geçiriyordu. Şiddetli devinim üretilir ve hava ya da devinim sayesinde sürdürülür. Burada devinim kelimesini eleyip yerine kuvvet kelimesini koyar. Havanın fırlatılan cismin arka tarafından ziyade ön tarafında toplandığını dolayısıyla gülleyi engellemesi gerektiğini belirtir. O halde süre gelen devinim, nesne içindeki doğal bir eğilimden kaynaklanmak zorunda.  Peki yerçekimi hakkında ne demeli?

1664 yılında Cambridge tarihinde ilk kez bünyesine bir matematik profesörü kattı. Trinity Kolejde öğretmenlik yapmış olan Isaac Barrow, Newton’dan on yaş büyüktü. Barrow, Yunanca, ilahiyat, tıp, astronomi ve geometri konularında bilgiliydi. Newton, o yılın sonunda kış gün dönümünden önce gökyüzünden geçen kuyrukluyıldızı geceler boyunca takip etti. Arka planda sabit yıldızların bulunduğu kuyruklu yıldızın yolunu kaydetti. Hollanda’da baş gösteren salgın ve ölümcül hastalığın haberleri İngiltere’ye ulaşıyordu. Nihayetinde salgın İngiltere’ye ulaşmış Cambridge’deki Newton, arkadaşları ve öğretim üyeleri evlerine dönmüştü. Kendine küçük bir çalışma odası ve kitap rafları yaptı. Üvey babasından kalan bin sayfalık deftere Çöp Kitabı adını verdi. Defteri okuma notlarıyla doldurmaya başladı. Bu notlar zaman içinde özgün araştırmalara dönüşecekti. Kendine problemler belirledi ve bunlara takıntılı biçimde kafa yoruyordu. Eukleides’in teoremlerini kılı kırk yararak okumaya çalışıyordu. Descartes’in Geometri kitabındaki bilgiler ona ilham veriyordu. Buradan çıkardığı notlar Yöntem Üzerine Konuşma eserinin eki olacaktı. Descartes kafesin kapılarını açmış konik kesitlerden çok daha çeşitli eğrilerin tuhaf orta çağ öykülerini serbest bırakmıştı. Newton, olasılıkları irdelemeye koyuldu. Bunlara yeni boyutlar ekleyerek genellemeler yaptı. Düzlemleri yeni koordinatlar sayesinde eşleştirdi. Denklemlerin gerçek ve karmaşık köklerini bulmayı, polinomlar ve çarpanlara ayırmayı kendi kendine öğrendi. Çok sabırlı olan Newton, “Hakikat, sessizliğin ve tefekkürün evladıdır” diyecek ve şunları da ekleyecekti. “Konuyu sürekli gözümün önünde tutuyorum, günün ilk ışıkları yavaş yavaş tam ve berrak ışığa dönüşene kadar bekliyorum.”

Çöp Kitabı günden güne en soyut alanda yeni araştırmalarla doluyordu. Hesaplar yapıyor, eksen kümesinden gelen denklemleri alternatif bir referans çerçevesine dönüştürmenin usulü üzerine çalışıyordu. Bir sayfada hiperbol çizmiş altında kalan alanı hesaplamaya uğraşmış karelere bölmüş ve Descartes’in bildiği haliyle cebiri ardında bırakmıştı. Kendini bir avuç terimle kısıtlamadan sonsuz diziler oluşturmuş ve bu dizilerin sonsuzluğa tekabül etmesine gerek olmadığını terimler gitgide küçülüp sınıra yaklaşabilirler demiştir. Bu hesaplamayı elli beş ondalık basamağa taşımış, iki binden fazla rakam sayfanın sonuna doğru ilerlemiştir. Sonsuz dizileri düşünüp bunları kullanmayı öğrenmek matematiğin durumunu değiştirmek demekti. Sonsuz diziler yardımıyla bir tür toplamların herhangi bir üstel kuvvetini hesaplamayı keşfetti (ikiterimli genel Binom kuralı). Bunları keşfederken bir paradoksla karşılaştı. Ayrık evren ve bölünemez küçük atomlara inanıyordu. Bunlar sonsuz küçük değildi. Uzun yıllar boyunca dünya her şeyin merkezi sayılmıştı. Polonyalı astronom ve matematikçi Nicolaus 1543 yılında Copernicus Gök Kürelerin Devinimleri Üstüne yazdığı kitapta gezegenlerin yörüngesini bir düzene oturtuyor bunların kusursuz çemberler çizdiğine karar veriyordu. Dünyanın hareket ettiğini güneşin ise merkezde hareketsiz durduğunu belirtiyordu. Bin bir zahmetle kaydedilmiş binlerce gözleme dayanarak daha fazla düzen arayan Johannes Kepler, gezegenlerin çember değil elips diye bildiği özel eğriler çizdiğini söylüyordu. Galieo Galilei gözlük imalatçılarının merceklerini boş bir boruya yerleştirerek yapılan küçük teleskopu geceleyin gök yüzüne doğrulttuğunda Jüpiter’in etrafında aylar, güneşin kusursuz çehresini bozan lekeler ve ayın yüzerinde derin çukurlar, vadiler ve dağlar olduğunu gördü. Kralın danışmanı Francis Bacon doğa felsefesinden yakınıyordu. “Kabul edilen doğa felsefesi ya Yunanlıların ya da simyacıların felsefesidir. Biri birkaç kaba gözlemden oluşurken, diğeri ocakta yapılan bir avuç deneyden ibarettir. Biri laf üretmekten geri kalmaz, diğeri hiçbir zaman altın üretemez.” Bacon deneyi savunuyordu. Doğruyu yanlıştan ayırt etmek için elzem vakalar tasarlamayı.

Yunanların aksine Newton, matematik soyutlamasının ahengini dünyayla bağdaştırmaya hevesliydi. Elma, küre şeklinde değildi. Fakat elmanın dünyanın muhtevasıyla birlikte her gün yaklaşık 40.000 kilometre döndüğünü biliyordu. Öyleyse neden elma iple çevrilip fırlatılan bir taş gibi uçmak yerine yere düşüyordu? Aynı soru ay için de geçerliydi. Yerçekimi etkisinin, ay küresine uzandığını tahayyül eder oldum. Dünya yüzeyine etki eden yerçekimi kuvvetiyle birlikte ayı kendi küresinde tutmak için gerekli kuvveti hesapladım. Evrensel yerçekimi Newton’da anlık bir içgörüyle kavranmış değildi. Yerçekimi ile ilgili şüphelerini onlarca yıl kendine sakladı. Elma bir çiftin yarısıydı. Ayın afacan ikiziydi. Elma nasıl yere düşüyorsa, ay da düz çizgide değil dünyanın çevresinde dönerek düşüyordu. Aritmetik hesaplamaları yapmak için çekim gücünün dünya merkezinden uzaklıkla birlikte hızla düştüğünü varsaymak zorunda kalmıştı. Galileo, dünyadan ne kadar uzak olursa olsun cisimlerin sabit ivmeyle düştüğünü söylemişti. Newton bunun yanlış olduğunu seziyordu. Ayrıca yerçekiminin mesafeyle oranlı olarak azalması yeterli değildi. Dünyanın bir elmayı uzaktaki aya kıyasla 4.000 kat güçlü çektiğini tahmin etti. Ayın uzaklığının, dünyanın yarıçapının altmış katı olduğunu hesapladı. Bu durumda dünyanın aya etkiyen yerçekiminin 3.600 kat zayıf olacağını söyledi. Bu ters kare yasasını Kepler’in bir gözleminden aldığı savdan türetti. Bir gezegenin, güneşin çevresini dönme zamanı güneşe uzaklığının 3/2 kuvveti nispetinde artacağını belirtiyordu. Bunları Çöp Kitabında birtakım aksiyonlar (önerme) olarak kâğıda dökmüştü. Bunlardan;

  1. Bir nicelik harekete geçtiğinde, bir dış etken yolunu kesmediği sürece asla durmaz.
  2. Bir nicelik, dış bir etken saptırmadığı sürece daima yanı düz çizgide hareket eder.
  3. Hareket eden bir cismi durdurmak için gerekli kuvvet, onu harekete geçirmek için gerekli kuvvete eşittir.
  4. Harekete geçen cisim, deviniminde daima aynı sürati, niceliği ve doğrultuyu korur.

Newton, dışına baktığı kadar içine de bakıyordu. Duygularını, düşüncelerini incelemesi hayal gücünün her şeyi gerçekte olduğu gibi gördüğünü anlatıyordu. Işığın kendisini anlamayı diliyordu. Işığın özü gözlemcinin ruhunun dışında mı içinde miydi? Bu paradoksla birlikte deneysel felsefeci Newton kendi göz çukuruna, gözyuvarı ile kemiği arasına tığ sokup ucunu bastırınca birtakım beyaz ve koyu renkli daireler gördü. Tığın ucunu gözüne sürttükçe daireler düzleşti. Tığı hareketsiz bırakınca daireler sönüp gitmeye başlamıştı. Newton, o halde ışık basıncın bir tezahürü müydü? Diye düşünmeye başladı. Yine soğukkanlı bir tavırla mercekten yansıyan güneş ışığına dayanabildiği kadar tek gözüyle bakmış koyu renkli duvara gözünü kaçırınca renkli dairelerin yavaş yavaş dağılıp nihayetinde yok olduğunu görünce bunun gerçek mi yoksa hayal gücünün uydurması mı diye düşünmeye başlamıştı. Güneşe baktıktan sonra açık renkli nesnelerin kırmızı, koyu renkli nesneleri ise mavi olarak görür olmuştu. Gözünün kalıcı zarar göreceğinden korkarak kendini karanlık bir odaya kilitlemiş ve görme yetisi berraklaşıncaya kadar üç gün boyunca bu odada kalmıştır.

            Deney, gözlem, bilim kendilerini Newton’a dayatıyordu. Bu kelimeleri Micrographia adlı yeni bir kitapta okumuştu. Kitabın yazarı Robert Hooke’tu. Galileo nasıl teleskobu ustalıkla kullanmışsa Hooke’da mikroskobu öyle kullanmıştı. Bunlar çok büyük ve küçük alemlere açılan kapılardı. Royal Society’nin tek ilham perisi Bacon’du. Bacon zamanında şunu yazmıştı. “Doğayı bütünüyle çözmek, ayırt etmek zorundayız. Bunu ateşle değil akılla ki o da ilahi bir ateştir. Tüm uçucu kanaatler dumandan ve gözden yitince tescilli bir biçim kalacak. Katı, hakiki ve pekâlâ tanımlanmış bir biçim. Bunu dile getirmek kolay ancak bu aşama pek çok girdi çıktı halledildikten sonra gelinecek.” Hooke, o döneme göre yeteri kadar matematik bilmese de barometre, termometre ve rüzgâr ölçer icat ederek hava koşullarını tahmin etmeye çalışıyordu. Mikroskop sayesinden hiçbir şey tahkikattan kaçacak kadar küçük olamaz diyordu. Nasıl matematik geometri ile matematiksel bir noktayla başlıyorsa o da bir iğnenin ucunu incelemekle başlamıştı. İğne ucu mükemmel derecede sivri olsa da mikroskop altında küt ve düzensiz görünüyordu.

            Veba salgını etkisini yitirmeye başlamıştı. Newton tekrar Trinity Koleje dönmüş ve kendisine öğretim üyeliği verilmişti. Bu üyelik sayesinde kütüphaneyi kullanmaya başlamıştı. Düzenli maaşı dışında annesinden ve ders verdiği öğrencilerden aldığı para ile mercekler, pirinçten bir fırın, kezzap, ak sülümen, sirke, kurşun, tartar tuzu gibi kimyasalların yanında simya konulu eski bir kitap satın aldı. Bu malzemelerle çok daha gizli bir araştırma programına başladı. Bunların yanında matematik araştırmalarını da sürdürüyordu. Bunlardan birkaçını Barrow’a anlatmıştır. Küp denklemlerini sıralamış, elips ve hiperbollerden daha karmaşık üç boyutlu eğriler üzerinde çalışmaya başlamıştı. Barrow, Royal Society üyesi Nicholas Mercator’un yazdığı Logarithmotechnia kitabı sonsuz dizilerden, logaritma hesaplama yönteminden bahsediyordu. Bu, Newton’u hayrete düşürmüştü. Kendi keşifleri başkaları tarafından keşfedilmiştir. Kışkırtılan Newton, Barrow’a bildiklerinin bir kısmını daha açıkladı. “Sonsuz Dizilerde Tahlil Üstüne” Latince hazırladığı makalesini Barrow’a isimsiz olarak yayınlanmasını isteyerek matematikçi John Collins’e göndermesini istedi. Makaleden oldukça etkilenen Collins heyecanla yanıt verdiğinde Newton kimliğinin açıklanmasına müsaade etti. Barrow cevap olarak şunları yazmıştır. “Dostlarım makalenin sizi tatmin etmesinden çok memnunum makalenin yazarı Kolejimizin üyelerinde Bay Newton. Çok genç biri ama olağanüstü bir deha ve bu işlerde çok yetkin.” Collins, Newton’un elinden çıkmış gibi çalışmaları İskoçya, Fransa ve İtalya’daki başka matematikçilere gönderdi. Barrow, Newton’un çalışmalarından çok etkilenmişti. Barrow kendisini matematikçiden ziyade ilahiyatçı sayıyordu. 1669 yılında kürsü profesörlüğünü 27 yaşındaki Newton’a bırakarak istifa etti. Newton, kafayı ışık ile bozmuştu. Teleskopların icat edilmesi, ışığın kırılması, renkli ışık ışınlarının kendilerine özgü kırılma derecelerini inceliyordu. Newton sadece çizmek ve hesap yapmakla kalmayıp cam perdahlayıp mercek cilalayarak küresel olmayan elde edilmesi zor eğriler biçimlendiriyordu. Teleskop imalatçılarından küresel merceklerin görüntüleri bulandırdığını ve ışınları tek noktada toplayamadıklarını öğrenmişti. Newton ışığı kıran mercekler yerine yansıtıcı aynayı temel alan teleskop denemeye karar verdi. On beş santimetre uzunluğunda görüntüyü kırk kat büyüten bodur yansıtıcı teleskop yaptı. Bu teleskop ile Jüpiter’in halka ve uyduları ile Venüs’ün hilal halini gördü. Newton, kırılmış ışığın duvarda çember şekli oluşturmasını beklerken uzun ve oval şeklini görür. Camın kalınlığı bir fark yaratıp yaratmayacağını görmek için prizmayı yerinden oynatır. Farklı kalınlıktaki prizmalarla deneyi tekrarlar. Güneşin nokta değil daire olduğunu, 31 dakikalık yay aralığında yayıldığını ve dünyaya ışınlarının altı buçuk dakika geldiğini söyler.

Newton dünyayı gözlemlerken sanki her şeyin yüzeyi altında saklı duran iskelete, çerçeveye ya da çarklara dikkatle bakan ilave bir duyu organı vardı. İşin temelindeki yapıyı seziyordu. İçselleştirdiği geometri ve kalkülüs sayesinde görüşü kuvvetlenmişti. Görünüşte ayrı olan fiziksel görüngüler arasında ve farklı ölçekler arasında bağlantılar kurabiliyordu. 1675 yılında Londra’ya doğru yola çıkıp nihayet Royal Society’de boy gösterdi. Kendini mektupları vasıtasıyla tanıyan kişilerle şahsen tanışmıştı. Bunların arasında Robert Boyle’de vardı. Boyle coşkulu kimyacıydı. The Sceptical Chymist’e temel parçacıkları, maddenin bileşeni sayan bir kuram geliştirmişti. Newton maddenin her yerde aynı olduğuna, sayısız şekil ve biçimindeki maddenin evrensel malzeme üzerinde doğanın işleyişinden kaynaklandığına inanıyordu. Kimyasalları dengeli ve hassas bir şekilde tartıyordu. Her zamanki gibi en ince ölçüm derecesini takıntı haline getirmişti. O, açıklayamadığı şeye sırtını dönmek yerine daha da derinlere inerek altındaki nedenleri araştırıyordu. Fırınların yakamadığı, kazanlarını karıştıramadığı zamanlarda gitgide genişleyen simya kaynakçasını inceliyordu. Hatta chemicus adında beş binden fazla kimya terimi içeren dizin oluşturmuştu. Bu dizin ölümünden sonra uzun süre gizli kalmıştır. Tanrıya inanan Newton Kilisenin tarihin araştırmış kutsal metinleri tekrar tekrar okumuş kehanetler özellikle hayranlığını kazanmıştı. Tanrı değişmez olsa da din değişmez değildi. Kiliseye nadir olarak giden Newton, Tanrı’nın tasarısını bulmak amacıyla hem doğayı hem de tarihi inceliyordu. Veba salgını yılları dışında Lincolnshire’deki evine ara sıra uğramıştı. 1979 baharında Cambridge’ten ayrılarak hasta annesinin yanına gitti ve annesi ölünceye kadar yanında kaldı.

1680 yılının 12 Aralık gecesi geçen kuyruklu yıldızı neredeyse bir ay boyunca izlemişti. Royal Society’nin yeni üyesi Edmond Halley, kuyrukluyıldızın parlaklığı karşısında hayranlığa kapılmıştı. 1684 yılında Cambridge’e gelen Halley, Newton’a güneşe doğru çekim kuvvetinin ters kare yasasının geçerli olduğu varsayılırsa, ne tür bir eğri çizer diye sorduğunda, Newton elips şeklinde yanıtını vermişti. Bu devinim merkezcil kuvvete sıkı sıkıya bağlı olup mesafenin karesiyle ters orantılıydı ve yalnızca mesafenin karesiyle ters orantılı, yalnızca elips geometrisine özgü değildi. Kepler’in tüm yörünge devinimi gözlemlerine uygulanabiliyordu.

İşe tanımlarla başlayan Newton gündelik kullanımda o kadar fazla kirlenmemiş kelimeler içeren Latince yazıyordu. Quantitas materie-madde miktarı. Bunun tam anlamı neydi? Çünkü ağırlık sözcüğü işe yaramıyordu. Ağırlık yerçekimine bağlıydı ve yerçekimi de önceden varsayılamazdı. O halde madde miktarı şuydu: “Bu miktarı cisim ya da kütle adı altında tanımlıyorum.”

Newton, her ne kadar şimdilik simyayı bir kenara bırakmış olsa da ondan çok şeyler öğrenmişti. Görünmez kuvvetleri kucaklıyor, gezegenlerin birbirlerine uzaktan etkilediğini kabul etmesinin gerektiğini biliyordu. Doğa felsefesinin matematik ilkelerini ele alıyordu. Gezegenler, kuyrukluyıldız, ay, deniz hepsi mekanik program ve kanıt vadediyordu. Zaman, uzay, mekân, devinim ile ilgili gündelik bilgiyi ortadan kaldırmayı diliyordu. Sırtını dayayabileceği bir otoriteye sahip değildi. İnsanlar arasına karışmayan, yayını olmayan bir profesördü. Maddeden bağımsız uzay belirledi. O andan itibaren zaman ve uzay özel kelimeler haline geldi. Gözlerimiz yalnızca göreli devinimleri algılar. Güvertede yürüyen denizcinin hareketi ya da dünya üzerindeki geminin hareketi. Fakat uzaya göre dünya da hareket eder, uzay ise hareketsizdir. Çünkü tamamen matematikseldir duyularımızın bir soyutlamasıdır. Newton, zamandan ve uzaydan evren için bir çerçeve oluşturdu.

Newton, bu terimleri tanımladıktan sonra, daha fazla gürültü çıkarmadan devinim yasalarını açıkladı.

Birinci Yasa: Her cisim duruyor olma halini ya da düz devinimini korur. Etki eden kuvvetler yüzünden bu halini değiştirebilir.

İkinci Yasa: Devinimde değişiklik hareket ettirici güç ile orantılıdır. Kuvvetin etki ettiği düz çizgide meydana gelir. Kuvvet, devinim yaratır ve bu nicelikler, matematik kurallarına göre toplanıp çarpılır.

Üçüncü Yasa: Herhangi bir eylemde, her zaman zıt ve eşit bir tepki vardır. Başka bir deyişle, iki cismin birbirine etkisi daima eşit ve doğrultusu zıt yöndedir.

Newton, kendi savını klasik Yunan geometrisi tarzıyla oluşturdu. Aksiyomlar, yardımcı önermeler, sonuçlar ve kesin kanıt. Bilgide kusursuzlaşma açısından eldeki en iyi model olarak bu yaklaşımı gören Newton fizik programına bir kesinlik damgası vuruyordu. Üçgenler, tanjantlar, çubuklar ve paralel şekiller hakkında birtakım olguları kanıtlıyor ve buradan yola çıkarak uzun bir sav zinciri marifetiyle ay ve gelgit dalgalarıyla ilgili olguları kanıtlıyordu.

Newton’un üçüncü kitabı bir dünya sistemi sunuyordu. Evrenin görüngülerini bir araya topluyor felsefe tarihinde görülmemiş bir kesinlik gösterisine dönüştürmüştü. Jüpiter’in dört uydusunun gün, saat, dakika, saniye bakımından yörünge sürelerini, gezegene en uzak mesafelerini, Jüpiter’in yarıçapının binde birine yakın oluşlarını. Benzerlerini Merkür, Venüs, Mars, Satürn ve Ay için de yaptı.

Birinci kitabında geliştirilen önermelerden yola çıkarak tüm bu uyduların, merkeze (Jüpiter’in, güneşin ya da dünyanın) dönük bir kuvvet tarafından düz bir çizgide çekildiğini ve yörüngeye oturduğunu ve bu kuvvetin mesafenin karesinin tersiyle orantılı olduğunu kanıtladı. Gravitate (yerçekimiyle çekilmek) kelimesini kullanıyordu. “Ay, dünyaya doğru çekilir ve yerçekimi kuvveti sayesinde doğrusal hareketten her zaman kurtulur ve yörüngesinde kalır.” Ayın, dünya etrafındaki dönüşünün 27 gün 7 saat 43 dakika olduğunu belirtti. Dahası gökcisimlerinin birbirlerini etkilemesi gerektiğini ileri sürüyordu. Jüpiter, Satürn’ün aylarını etkiler, güneş dünyayı etkiler. Hem güneş hem ay denizleri etkiler. Tüm gezegenler birbirine ağırlık bindirir. Farklı gezegenlerin kütle ölçümleri üzerine çalıştı ve bunların yoğunluklarını hesapladı. Dünyanın, Jüpiter ve güneşten dört kat daha yoğun olduğunu ileri sürdü ki bunlar gerçekten de böyledir. Gezegenlerin farklı uzaklıklara yerleştiğini böylece güneşin ısısını daha az ya da daha çok aldığını söyledi. Dünya güneşe Satürn kadar uzak olsaydı suların donacağını belirtti. Dünyanın şeklinin tam bir küre olmadığını dönme hareketinden dolayı Ekvator bölgesinde çıkıntı yapan basık bir şekilde olduğunu belirtti. Newton bu kilime kuyrukluyıldız kuramını da dokudu. Yerçekimi gerçekten evrenselse görünüşte gelişigüzel seyreden bu misafirler için de geçerli olmalıdır. Kuyrukluyıldızlar güneşin uyduları gibi davranıyor gezegenlerin düzleminden geçen uzun elips yörüngelerde ilerliyorlardı. Hesaplamanın imkânsız olduğu alanlarda hesap yapmayı sürdüren Newton, iki veya üç cisim yerine birçok cismin etkileşimiyle ortaya çıkabilecek kargaşayı önceden görmüştü. Gezegen sisteminin merkezinin tam olarak güneş olmadığını, dalgalanan ortak bir yerçekimi merkezi olduğunu söylüyordu. Gezegen yörüngeleri tam elips değildi ve bu yörüngenin tekrar edilmediği de kesindi. Verileri sıralayıp kuramsal iddiasını ortaya koydu. Ay ve güneş denizleri çekiyordu. Bunların birleşik yerçekimi, dünyanın zıt taraflarında simetrik birer şişkinlik yaratarak gelgit dalgası oluşturuyordu. Kepler’in ayın denizler üzerindeki etkisini söylediğinde Galileo onunla alay etmişti.

Halley 1687’de kitap yazarının insanlar arasında boy göstermeye ikna edildiğini duyurarak Pincipia’nın müjdesini tanıtıcı bir metinle açıklıyordu. Newton kırk beş yaşında kamu adamı haline gelmişti.

II. James, İngiltere’yi Roma Katolikliğine döndürme yolundaki iradesini orduya, mahkemelere, il yönetimlerine, Danışma Meclislerine ve üniversitelere dayatıyordu. Katolikleri koleje üye ve yetkili atayarak Protestanlığın bu kalesinde otoritesini tesis etmeye çalışıyordu. Papalığa duyulan nefret Cambridge’nin kurallarına, kültürüne kazınmıştı. Newton hem riskli hem de kurnaz bir yol seçmişti. Cambridge’de yaşanan buhran, ulusun yaşadığı buhranın küçük bir haliydi. İngiltere’nin huzursuz ruhunda Protestanlık yasayı ve özgürlüğü temsil ediyordu. Papalık ise tiranlık ve kölelik anlamına geliyordu. II. James’in ülkeyi insanları Katolik yapma kararı Stuart hanedanlığının sonunu getirdi. İki yıl içerisinde Felemenk donanması bölünmüş İngiltere’yi istila etti. 1689 yılında toplanan Parlamento William ve Mary’i yeni hükümdarları ilan ederken monarşiye sınır getirildiğini ve ülkenin yasalara göre yönetilmesi gerektiğini belirtti. Barış zamanında orduyu feshetti ve Haklar Bildirgesini yayınladı. Dini hoşgörünün menzili genişletildi. Tüm bu olup bitenler sırasında Newton oradaydı ve sessizliğini korudu. Cambridge’de numaralandırdığı önermelerle dolu sav bildirdi.

“Krala sadakat ve bağlılık yemini edilecek. Krala gösterilen bu sadakat ve itaat ülkenin yasaları gereğini aşmamalı. Çünkü yasanın gereğinden fazla itaat ve bağlılık olursa kendimizi köle yerine koyarız ve kralın gücü de mutlak olur. Oysa yasa uyarınca bizler özgür insanlarız.”

Newton 1696 yılında Cambridge’deki sığınağını temelli terk etti. Darphane Müdürlüğüne tayin edilmiş, Ulusun parasının sorumluluğunu üstlenmişti. Trinity Kolej otuz beş yıldır yuvası olmuştu. Arkasında hiç dost bırakmadan oradan ayrıldı Darphane Müdürlüğünden 500 sterlin maaş almakla kalmıyor, her basılan sterlinden de yüzde alıyordu. Profesörlüğünü arpalık olarak görmeyi dert etmiyordu. Nihayetinde, simyacıların rüyalarında görebileceği miktarda altın ve gümüş eriticilerin, ayarcıların, maden uzmanlarının üstadıydı. Biçimlenmemiş para kuramı ve uluslararası para birimi ile uğraşıyordu. Sterline standardizasyon getirmiş ve 1702’de Kraliçe Anne’nin taç giyme töreni için altın ve gümüş madalyalar imal etmiştir. Üç yıl sonra ise kendisine şövalye (Sir) unvanı verilmişti. Hooke’un ölümüyle Royal Socety’nin başkanı seçildi, Kraliye asasının ancak kendi oturuma başkanlık ederken sergilenmesi kuralını getirmiş okunan her makaleye yorum yapar olmuştu. Artık onun sözü geçiyordu. Bir manifesto yayınlamak için kürsüsünden faydalandı. “Doğa uyumludur, yalındır, rahatına düşkündür. Karmaşıklık düzene indirgenebilir ve yasalar bulunabilir. Uzay sonsuz bir boşluktur. Madde, sert ve nüfuz edilemez atomlardan meydana gelir. Bu parçacıklar birbirlerini bilinmeyen kuvvetler marifetiyle çekerler.” Doğanın bütünü açıklama tek kişinin veya tek çağın altından kalkamayacağı kadar zor bir iştir. Azıcık bir şeyi kesinlikle belirtmek ve gerisini arkanızdan gelenlere bırakmak en iyisidir.  

Ölüm döşeğinde kilisenin dinsel törenini reddetti. Doktorlar acısını dindiremiyordu. 19 Mart 1727 Pazar sabahı hayata gözlerini yumdu.

Ankara, Ekim 2022

                                                                                                            Cengiz EMİK

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir