Marie Curie şöyle yazmıştı. “Büyük keşif, Jüpiter’in kafasından tam donanımlı olarak fırlayan minerva gibi, bilim adamının beyninden hazır halde çıkmaz; keşif bir ön araştırma birikimin meyvesidir.” Louis Pasteur ise “Şans hazırlıklı akla güler.” demiştir. Önemli başarılar bilimsel hazırlıktan daha fazlasını ve o işe uygun birey gerektirir. Marie Curie’nin ayrımcılık ve yoksunluk, baba baskısı ve yükselme hırsı, vatanseverlik ve gizlilikle biçimlenmiş karakteri böyle bir bireydi.
Polonya bir zamanlar bağımsız bir ülkeydi, ne var ki Napolyon’un 1815 yılındaki Waterloo bozgunundan sonra yapılan Viyana Kongre’sinde Rus Çarı I. Aleksandr “Polonya Kralı” unvanını almıştı ve bu ülke Rusya, Prusya ve Avusturya’nın ortak kontrolüne girmişti. Polonya adı bile birçok haritadan çıkarılmış ülke artık Vistul Nehri’ne atfen “Vistula” olarak anılıyordu. Okullarda Lehçe yasaklanmış, Polonya tarihini ve edebiyatını öğretmekte öyle. Resmi dil Rusça olmuş ve bütün cadde ve mağaza adları Kiril alfabesiyle yazılmaya başlamıştı. Polonyalılar tarafından yapılan ayaklanmalar sonuçsuz kalmış birçok Polonyalı öldürülmüş veya Sibirya’ya sürgüne gönderilmiştir. 1867 yılında bu ortamda dünyaya gelen Marie (Manya Sklodowski)) küçük yaşta annesini ve kız kardeşinin ölümü onu depresif ve içine kapanık biri yapmıştı. Manya kendi masraflarını çıkarmak zorunda olduğunu biliyordu. Başlangıçta evde ders veriyor ya da saati yarım rubleye öğrencilere ders vermek için Varşova’da uzun mesafeler kat ediyordu. Sonra zengin bir ailenin yanında mürebbiye olarak çalışmaya başladı. Manya’nın özdeğer duygusu ve entelektüel birikimi nedeniyle ile işverenleri onu kibirli buluyordu. Manya o dönemde günlüğüne şunu not etmişti. “İnsan zenginlikle ahlakı bozulmuş kişilerle ilişkiye girmemeli.” Daha fazla dayanamayarak üç ay sonra işten ayrılmıştı. Ablası Bronya doktor olmuş eşi ile birlikte muayenehane açmışlardı. Bronya, Manya’yı alıp Sorbonne’daki dersler kaydolmaya götürür. Manya çok değerli özgürlük ve bağımsızlık duygusuyla kayıt formunu Lehçe Manya adıyla değil Fransızca Marie adıyla imzalar. Hemen hemen eşyasız tek odalı bir yerde iki buçuk yılını geçirir. O dönemde günlüğüne şunları yazar. “Aklım fikrim çalışmalarımdaydı. Zamanımı dersler, deneysel çalışmalar ve kütüphanedeki inceleme arasında bölmüştüm. Akşamları, bazen de gecenin geç saatlerine kadar çalışıyordum. Bütün gördüklerim ve öğrendiklerim benim için yeni bir sevinçti. Önümde yeni bir dünya açılıyor gibiydi. Sonunda bütün özgürlüğümle tanımama izin verilen bilim dünyası…”
Marie, yurtdışında eğitim görmek üzere yetenekli öğrencilere verilen 600 rublelik Aleksandroviç Bursunu kazandı. Bu kendisine Paris’te beş ay daha geçirecek parası olmuştu. Çok geçmeden Profesörü Gabriel Lippmann, babaca bir cömertlikle, çeşitli çeliklerin manyetik özelliklerini incelemesi ve grafik haline getirmesi için, Ulusal Endüstriyi Teşvik Birliği’nin genç öğrencilere verdiği 600 frank ödemesini sağladı. Marie hemen Lippmann’ın laboratuvarına ekipmanlarını kurarak çalışmaya başladı. Laboratuvardaki yeri o kadar dar ve ekipmanları o kadar yetersizdi ki ilerleme kaydedemiyordu. Bronya’nın bir arkadaşı Marie’nin üzerinde çalıştığı manyetizma konusunda Fransa’nın en seçkin fizikçisi Pierre Curie ile tanıştırmış ve onun icat etmiş olduğu bir dizi alet ile daha iyi sonuçlar almaya başlamıştı. Kırk yaşında olan Pierre Curie bilime çok önemli katkıları olmuş, Curie Yasası olarak bilinen genel simetri yasasını formüle etmişti. Daha sonra Pierre ve kardeşi Jacques’la birlikte piezoelektrikli bir kuvars tarafından üretilen elektrik yükü miktarının elektrometreden yayılan ve başka türlü ölçülemeyen çok zayıf akımları dengelemek için hassas bir geliştirdiler. Bu alet sayesinde günümüzde deniz radarları, ultrason, mobil telefonlar, televizyon tüpleri ve elektrikli ev aletleri, quartz saatler gibi birçok teknolojik gelişme kaydedilmiştir.
Marie ve Pierre 26 Temmuz 1895 yılında basit bir törenle evlendiler. 1896 yılında Wilhelm Conrad Röntgen her zamanki gibi laboratuvarında uçlarında anot ve katot olan Crookes tüpüyle deney yapıyordu. Röntgen rastlantı eseri yeni bir ışın türü keşfetmiş ve bu gizemli ışık türüne X ışınları adını vermişti. Bu buluşundan dolayı fizikte ilk Nobel Ödülü 1901 yılında Röntgen’e verilmişti. Aynı dönemde Henri Becquerel X ışınları ile fosforoışık arasında bir bağlantının olduğunu düşünüyordu. Becquerel uranyum tuzlarından oluşan mineralin güneş ışığına maruz kaldığında fotoğraf plakasını etkilediğini düşünüyordu. Uranyum tuzlarını üzerinde bir haç bulunan fotoğraf plakası üzerine koyarak güneş ışınları sayesinde bu haçın görüntüsünün fotoğraf plakasına düşmesini umut ediyordu. Şubat ayında hava yağmurluydu. Becquerel bu düzeneği siyah bir beze sararak çekmecesine kaldırdı. Becquerel mart ayında paketi çıkarıp fotoğraf plakasını yıkadığında haçın net görüntüsünün fotoğraf plakası üzerinde olduğunu görünce çok şaşırdı. 1897 yılında “Becquerel ışınları” üzerine altı makale yayınladı. Marie ve Pierre Becquerel ışınlarının ürettiği küçük akımları ölçmek için yeni bir elektrometreyi geliştirdiler. Marie yaptığı deneylerde sadece uranyum tuzlarının değil toryumunda benzer enerjide ışınlar ürettiğini keşfetti.
1869 yılında Rus kimyacı Dimitri İvanoviç Mendeleyev’in hazırladığı bilinen elementlerin sıralandığı periyodik tabloyu oluşturmuştu. Mendeleyev atomun kendinden başka daha küçük hiçbir şey olmadığını savunuyordu. 1897 yılında İngiliz fizikçi J.J. Thomson’un elektronları keşfi ile atom altı parçacıklar olduğu anlaşıldı ve Henri G.J. Moseley bir elementin atom numarasını kütlesinin değil, elektron sayısının belirlediğini söyledi. Bugün kullandığımız periyodik tablo Moseley’in geliştirdiği periyodik tablodur. I. Dünya Savaşının başlaması ile Moseley Oxford’daki çalışmalarını bırakarak İngiliz ordusuna katıldı. 1915 yılında Gelibolu’daki Çanakkale savaşında hayatını kaybetmiştir.
Curie’lerin çalışması hızlı bir tempoyla ilerliyordu. Marie yaptığı çalışmalarla uranyumdan 400 kat daha aktif olan element buldu. Bu elemente ülkesine atfen polonyum adını verdi. 1888 yılında Latince ışın anlamına gelen radyum elementini keşfetti. 1903 yılının haziran ayında Marie doktora tezini bilim kurulu önünde savundu. O dönemde Fransa’da bu düzeye gelmeyi başarabilmiş tek kadındı. 10 Aralık 1896 yılında dinamiti bulan sanayici Alfred Nobel öldüğünde servetini, edebiyat, tıp, fizik, kimya ve barış alanlarında öne çıkan başarılar için İsveç Akademisine bıraktı. 1903 yılında Henri Becquerel, Pierre Curie ve Marie Curie radyoaktivitenin keşfi ve kullanımı ve etkileri konularındaki çalışmalarından dolayı Nobel Ödülüne layık görüldüler.
Pierre Curie kırk dokuz yaşındayken geçirdiği trafik kazası sonucunda hayatını kaybetmesi Marie ve iki kızının hayatını altüst etmişti. Diğer bilim adamları atomun sırlarını ortaya çıkarmaya çalışırken Marie kenarda durdu. Marie daha sonraki araştırmalarının insanlığın yararına olacak şekilde geliştirmeye başladı. Curie laboratuvarı endüstri, tıp, bireyler, ülkeler ve hükümetler için radyum üretimi ve ruhsatıyla uğraşan seçkin bir kurum haline geldi.
Marie Sorbonne’da ders verirken kendisine yardımcı olan kocasının arkadaşı Paul Langevin’le tanışmış ve onun çalışkanlığı ve zekiliğinden çok etkilenmişti. Paul’le evli ve dört çocuğu olmasına rağmen zaman içerisinde sevgili olmuşlardı. Marie açısından en güzel günleri tekrarlamak için ikinci bir şans olabilirdi. Çoşkulu arzusuyla Paul’e bir mektubunda şunları yazıyordu.
“Çeşitli işlerimizin elverdiğince birbirimizi görme özgürlüğünü elde etmek, birlikte çalışmak, yürümek, ya da koşullar uygun olduğunda birlikte seyahat etmek ne güzel olurdu. Aramızda çok derin bir bağ var, tek gereken elverişli bir yaşama ortamı oluşturmak…Bu duygudan neler çıkmaz ki?.. İnanıyorum ki ondan her şeyi üretebilirdik. Beraberce iyi bir çalışma, iyi bir dostluk, yaşama gücü hatta kelimenin en güzel anlamıyla güzel aşk çocukları.”
Paul ne karısından vazgeçebildi ne de Marie’den. Uzun süren ilişkileri Paul’un karısının Marie’nin yazdıkları mektupları ifşa etmesiyle tam bir trajediye dönüştü. Curie’nin evinin pencerelerine taşlar atan insanlarla çevrildi. Onu yuva yıkıcı, ahlaksız kadın, Polonyalı baştan çıkarıcı Yahudi olmakla suçluyorlardı. Paul bu fırtınayı atlattıysa da Marie atlatamadı.
Marie sürekli karartılmış odasında yatarken, Ernest Rutherford altın levha deneyi ile atom kavramını tümden değiştirdi.
Marie’nin büyük kızı İrène kimyacı Andrè Debierne ile arkadaş olmuştu. Marie radyoaktivitenin etkisiyle hasta olmuş ve kendisine önemli gelir sağlayan radyum tuzlarının imalatını Debierne yönetmeye başlamıştı. Marie elinde bulunan 21,99 gram radyum standardı numunesini Serv’de bulunan Uluslararası Radyum Standardı Enstitüsüne standart birime ‘curie’ adı verilmesi koşuluyla vermeyi kabul etti. Marie Curie, 1911’de ikinci Nobel ödülünü bu kez kimyadaki araştırmalarıyla özellikle radyum elementini diğerlerinden ayırmasıyla aldı. Nobel ödülleri tarihinde, bugüne kadar iki farklı bilim dalında, Nobel ödülü almış olan başka bir kişi bulunmuyor.
3 Ağustos 1914 tarihinde Almanya’nın Fransa’ya savaş ilanıyla I. Dünya Savaşı başlamıştı. Dostlar düşman oluyordu. Kayzer Wilhelm Enstitüsü’nün organik kimya bölümü 150 üniversite profesörü dahil iki bini aşkın personel barındıran askeri tesise dönüştürüldü. Otto Hahn hardal, klor ve başka öldürücü gazları keşfetti. Hertha Aytron zehirli gazları siperlerden uzaklaştıran bir fan icat etti. Bu ortamda Marie Paris’e döndüğünde şehir neredeyse bomboştu. Curie Enstitüsünde tüm çalışmalar durmuştu. Savaş tüm hızıyla devam ediyordu. Haziran 1919 yılında Versailles Antlaşması ile Almanlar yenilmiş ve 123 yıl sonra Polonya bağımsız bir devlet olmuştu.
I.Dünya Savaşından sonra Marie tekrar çalışmalarına döndü. Kızı İrène annesinin asistanlığını yapmaya başladı. Radyumun kanser tedavisi için kullanımı artmıştı. Curie radyoterapinin kanser vakalarının kesin bir iyileşme sağlamadığı konusunda uyarılar yapmasına rağmen radyoterapi o zamandan beri kanser tedavilerinde kullanılmaktadır.
Marie’nin hayatındaki mutluluk da İrène ile yakın ilişkisiydi. Kendinden sonra Curie Enstitüsünün başına kızının geçmesini istiyordu. Küçük kızı Eve ise müzik alınanda kendini geliştirmeye çalışıyordu. İrène ve Frèdèric Joliot evlenmiş ve Hèlène adında kızları olmuştu. Marie radyoaktivitenin etkisiyle hastalanmış ve kemik iliği kanserine yakalanmıştı. 3 Temmuz 1934 yılında hayatını kaybeden Marie, Sceaux’da Pierre’nin yanına gömülmüştü.
İrène-Joliot yapay radyoaktivite araştırmalarında alüminyum, flor ve sodyum maddelerini alfa ışınlarıyla bombardıman ediyorlar ve bunları radyoaktif hale getiriyorlar ki, o zamana kadar bilim dünyasında, bunun olamayacağı sanılıyordu. Bu çalışma Curie-Joliot ikilisine 1935 yılında Nobel ödülü kazandırmıştı.
Marie Curie’nin bilimsel başarıları ve hayatı olağanüstüydü. Bir kadın olarak kurallarını erkeklerin koyduğu bir dünyada yaşadığı gerçeğini getirdiği kısıtlamalardan kurtulmuştu. Trajik ve görkemli bir yaşamı oldu. Kendi sözleriyle;
“Ben bilimin muhteşem bir güzellik olduğunu düşünenlerdenim. Bilim adamı laboratuvarındayken yalnızca bir teknisyen değildir. Aynı zamanda onu bir peri masalı gibi etkileyen doğal olaylar önünde bir çocuktur. Tüm bilimsel süreçlerin makinelere indirgenebileceğine inanılmasına izin vermemeliyiz… Macera ruhunun dünyamızda yok olma taşıdığına inanmıyorum. Etrafımda canlı bir şey görüyorsam, bu tam da macera ruhudur. Öyle görünüyor ki o yok edilemez.
Ankara, Eylül 2022
Cengiz EMİK