Mutlu Yaşam Üzerine (Seneca)

Hayallerini gerçeklestir

Mutlu Yaşam Üzerine (Seneca)

İnsan yaşamıyla ilgili olarak çoğunluğun tercihlerini örnek alma zorunluluğunu hissetmemeli, aklı temel alma, akla karşı duran kalabalıktan kendini kurtarmalıdır. Kendi içine çekilip yaşamı felsefe yoluyla düşünmeye başlayan insan, çoğunluğun yeryüzüne özgü, aslında hiçbir değeri olmayan birçok gereksiz şeye değer verdiğini, bu yüzden onlardaki dışsan unsurlara dayanan mutluluk görüntüsünün sahte ve geçici olduğunu anlayacaktır. Bu bağlamda, mutlu yaşamak, doğayla uyumlu yaşamaktır. Doğaya aykırı ve erdemlerden uzak yaşamak ise yanlış bir şekilde yaşamın kısa ve eksik olduğu algısını doğurur, oysa yaşam doğru değerlendirildiğinde insana yetecek kadar uzundur.

         Kardeşim Gallio, herkes mutlu yaşamak ister, ancak yaşamı mutlu kılan şeyin ne olduğunu görmek konusunda zihinleri kördür. Nitekim mutlu bir yaşama kavuşmak hiç kolay değildir, insan bir kere yoldan sapmışsa, ona kavuşmaya ne kadar istekli olursa, ondan o kadar uzak kalır. Zira aksi yöne gittiğinden, gidiş hızı aradaki mesafenin daha da açılmasına neden olur. O halde yöneldiğimiz şey, ona ulaşma yöntemimiz, kendisine doğru yola çıkacağımız bölgeyi önceden araştırmış uzman bir rehber eşliğinde kararlaştırılmış olsun, zira bu diğer yolculuklarımızdan farklıdır. Diğer yolculuklarda iyi bilinen bir yol ve bölge sakinlerinin yaptığı araştırmalar senin başıboş dolaşmana izin vermez, ancak bu yolculukta en çok ayak basılmış ve en iyi tanınan bu yol seni en çok aldatacak yoldur. Dolayısıyla hiçbir şey, hayvan sürüsünün yaptığının aksine, önden giden kalabalığın izinden gitmememiz ve herkesin gittiği yere değil de gidilmesi gereken yere gitmemiz gerçeğinden daha öneli değildir. Bununla birlikte hiçbir şey bizi, toplumda büyük bir uzlaşıyla benimsenmiş şeylerin en iyi şeyler olduğunu düşünerek yaygın bir kanaate teslim olma, önümüzdeki birçok örneğin olması ve akla göre değil, başkalarına benzemek için yaşamak kadar büyük kötülüklere sevk etmez.

         Kısıtlı bir zamanımız yok, sadece çoğunu boşa harcıyoruz. Yaşam yeterince uzun ve tamamı iyi düzenlenirse, en büyük işlerin başarılmasına fazlasıyla yetecek kadar bahşedilmiştir, buna karşılık yaşam herhangi bir iyi şeye adandığında, lüks ve umursamazlık yüzünden tükenir ve kaçınılmaz sonun baskısıyla, bizden uzaklaştığını anladığımız yaşamın çoktan geçip gittiğini kavrarız. Tam da böyledir, kısa yaşam bulmayız, onu biz kısaltırız, ondan yoksu değiliz, onu tüketiyoruz. Birçok kişinin şöyle dediğini işiteceksin; “Elli yaşına gelince inzivaya çekileceğim, altmışıncı yaşım beni tüm yükümlülüklerimden azat edecek.” Peki, daha da uzun yaşayacağının güvencesini nereden alıyorsun? Bunun planladığın gibi olmasına kim izin verecek? Yaşamının geri kalan kısmını kendine ayırman ve iyi bir zihin yaratmaya sadece hiçbir işin yapılamayacağı bir dönemini adamak seni utandırmıyor mu? Son verilmesi gerektiği zaman geldiğinde yaşama başlamak için artık çok geçtir! Tüm planları ellinci altmışıncı yaşlara kadar ertelemek ve az kişinin ulaştığı bir noktada yaşama bağlanmayı isteyerek ölümlülüğü unutmak ne büyük aptallık! Yüksek bir mevkiye gelmiş kişilerin inzivayı arzulayan, öven onu sahip oldukları tüm değerli şeylerin önüne koyan sözler sarf ettiğini göreceksin. Bazen, eğer güvenliyse, bulundukları zirveden aşağı inmek isterler, zira talih, dışsal bir müdahale ya da sarsıntı olmadan kendi üzerine çöker.

         Doğa ne kadar hızlı tüketirse tüketsin aklın uzattığı bu yaşam alanının elimizden kaçıp gitmesi kaçınılmazdır, zira onu tutamıyor ve geriye çeviremiyorsunuz, keza dünyanın en hızlı şeyini yavaşlatamıyorsunuz, buna karşın lüzumsuz ve yeri doldurulabilir bir şeymiş gibi onun geçip gitmesine izin veriyorsunuz. Şarap ve şehvet dışında hiçbir şeye vakit ayırmayanları en kötüler arasında sayıyorum, zira bunlardan daha utanç verici bir meşguliyet yoktur. Başkaları içi boş bir zafer hayalinin peşine düşse bile yine de kayda değer bir şekilde dolanıp durur. Haksız bir öfkeyle ya da savaşlarla meşgul olan, açgözlü ve nefret dolu insanları sayıp dökebilirsin, hepsi daha erkekçe bir kusur işlemektedir; ancak midesine ya da şehvete kapılmış insanların yıkımı daha utanç vericidir. Bu insanların tüm vaktini incele, nasıl uzun uzun hesap yaptıklarına, tuzak kurduklarına, korktuklarına, ne çok boyun eğdiklerine, kendilerine ne çok boyun eğildiğine, kendilerinin ve başkalarının kefaretini ne sıklıkla ödediklerine, yükümlülük halini alan ne çok şölen verdiklerine bak ister iyi olduklarını ister kötü olduklarını düşün, bu uğraşlarının onlara nefes alma vakti bırakmadığını göreceksin.

         Sonuç olarak, her şeyle meşgul olan insan hiçbir şeyi iyi beceremez, örneğin hitabeti ve özgür disiplinleri; ilgisi dağıldığında zihni hiçbir şeyi derinlemesine kavrayamaz, aksine her şeyi sıkıştırılıyormuş gibi dışarı iter. Meşgul bir insan için yaşmaktan daha değersiz bir şey yoktur, yine hiçbir şey bu durumu anlamaktan daha zor değildir. Her yerde diğer ilimlerin birçok öğretmeni var, genç oğlanlar olarak gördüğümüz bu kişilerden bazıları öyle uzmanlaşmıştır ki, ustalarıyla bile oyun oynayabilirler. Yaşamı tüm ömür boyu öğrenmek gerek, belki seni daha çok şaşırtacak ama ölmeyi de ömür boyu öğrenmek gerek. Tüm yüklerinden kurtulan, zenginliğinden, görevlerinden ve hazlarından vazgeçen çok büyük adamlar ömürlerinin sonuna dek nasıl yaşayacaklarını öğrenmeyi tek amaçları yaptılar; daha çok kişi de bunu bilmediğini itiraf ederek yaşamdan göçtü, başlarını bundan da azını bilir. İnan bana kendi zamanından çalınmasına izin vermemesi için, o insanın yüce ve insan kusurlarını aşmış olan, seçkin biri olması gerekir; bu sayede yaşamı uzun olur, zira ne kadar zamanı olursa olsun kendini tamamen kendisine adar. Hiçbir şekilde kültürsüz ve faydasız biri olmaz, başkasının kontrolüne girmez, keza zamanı ölçüyle koruması sayesinde, ona ikame edebileceği başka bir değer aramaz. Dolayısıyla böyle birine zaman yetmiştir, buna karşılık halkın, yaşamından çok çaldığı insanların zamandan yoksun kalması kaçınılmazdır.

         Başkalarından zaman dilenen ve kendilerinden rica edilen bu şeyi vermeye gönülden razı olan insanlar görünce hep şaşırırım, iki taraf da zaman istenmesine odakların ikisi den zamanın kendisine odaklanmaz, sanki hiçbir verilmiyor. Yaşamdaki en değerli şeyle alay ediliyor, ancak ona karşı körler, zira o tahayyül edilmediği için görünmeyen bir şeydir, dolayısıyla en değersiz şey sanılıyor, hatta onlara göre zamanın neredeyse hiçbir değeri yoktur. İnsanlar yıllık gelirlere ve armağanlara aşırı değer veriyor, tüm çaba, emek ve dikkatleri onlara odaklanıyor. Kimse zamana değer vermiyor, onu bedavaymış gibi müsrifçe kullanıyorlar. Oyna aynı kişilere hastalandıkları zaman bak, ölüm tehlikesi yanlarına kadar gelince hekimlerin dizlerine yapıyor, ölüm cezasından korkunca yaşayabilmek için, hazırlığını yaptıkları her şeyi bırakıyorlar.

         Hazırlıksız ve donanımsız yakalandıkları yaşlılık onların hala çocuksu olan zihinlerini baskı altına aldı, zira onu hiç öngörmediler, farkına varmadan, birden yaşlılığın içine düştüler, onun her geçen gün yaklaştığını anlamıyorlardı. Nasıl ki bir konuşma, okuma ya da akıldan geçen bir düşünce insanı yolundan şaşırtırsa ve insan henüz yaklaşmadan vardığını düşünürse, aynı şekilde dur durak bilmeyen ve çok hızlı geçen, uykuda da olsak uyanık da olsak, aynı ritimde ilerlediğimiz bu yaşam yolu, meşgul olanlara sona gelmeden görünmez.

Cengiz Emik

Ankara, Ekim 2021

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir