Doğu dünyasının dini, siyasi ve kültürel hayatını asırlar boyunca şekillendiren sufi öğreti, ilk sufilerden günümüze kadar mizaçları, meşrepleri, tavırları ve tepkileri birbirinden farklı binlerce ismi bir araya getirmiştir. Ruhi olgunlaşma için insanı dış dünyadan iç âlemlere davet eden tasavvuf, aklın vazgeçilmezliğini kırabilmek amacıyla mümkün olan en eleştirel bicinde düşünmeyi, mananın gerçek yüzünü görebilmek için maddeyi olabildiğince tanımayı ve nefsi arındırabilmek için bedeni tüm hücreleriyle eğitmeyi öngörür. Bir anlamda eşyanın tabiatı gereği birbirinin karşısındaki kavramları uzlaştırmaya dayanan bu düşünce sistemi, böylece zıtlıklar üzerine kurulmuş çekici bir uyum ortaya koyar. Aklı cinnetten imanı inkârdan, tekliği çokluktan ve varlığı yokluktan ayrı hesap etmeyen tasavvuf öteki âlemleri kucaklarken bu dünyayı, bireyi ve sorunlarını ele alırken toplumu görmezden gelmez. Dolayısıyla maddeye ve iktidara dair iddialar taşımayan bu ruhi eğitim yolu sanattan bilime, siyasetten toplum hayatına kadar pek çok alanda derin ve şaşılası izler bırakır. Medine, Bağdat, Şam, Kahire Nişabur gibi merkezlerde öbeklenen mutasavvıfların ilk temsilcilerinden sayıları yüzü aşkın tarikatlara gelene kadar dini siyasi otoritelerin gâh sevecen, gâh acımasız her zaman temkinli bakışları arasında varlıklarını sürdürdüler.
Bu mutasavvıflardan biri de 1369-1404 yılları arasında yaşamış olan şair Seyyid Nesîmî’dir. Nesîmî, âlemin sürekli bir devrine ve olayların bu devir esnasında meydana geldiğine ve Tanrı’nın bir insanın yüzünde yansıdığına ve insanın özünün Tanrı’da olduğu görüşüne inanır. Tanrı’nın insanın içinde olduğunu, insanın Tanrı ile bütünlük gösterdiğini Kur’an ayetlerine dayanarak yorumlar. Kendini bilen, varlığın derinliğinde saklı sırları, olgunlukları kavrayan bir insan için ibadet, özünün sonsuzluğundaki anlama saygı göstermektir.
Bende Sığar İki Cihân
Bende sığar iki cihân ben bu cihâna sığmazam
Cevher-i lâmekân benim kevn ü mekâna sığmazam
(İki cihan (dünya ve ahiret) benim içime sığar, ancak ben bu dünyaya sığmam.
Kevn ü mekândır âyetim zâta gider bidâyetim
Sen bu nişân ile beni bil ki nişâne sığmazam
(Bütün varlıklar ve mekân benim delilimdir. Başlangıcım varlık sahibi olan Zat’la başlar.
Sen beni bu işaretle tanı, ama ben bu işarete de sığmam.)
Kimse gümân ü zann ile olmadı Hakk ile biliş
Hakkı bilen bilir ki ben zann ü gümâna sığmazam
(Hiç kimse zanla, kuşkuyla Hakk’ı bilenlerden olmadı.
Hakk’ı bilen, benim zanna, kuşkuya sığmayacağımı da bilir.)
Sûrete bak vü ma'nîyi sûret içinde tanı kim
Cism ile cân benim velî cism ile câna sığmazam
(Dış görünüşe bakıp bu dış görünüş içinde gerçek manayı, iç görünüşü tanı.
Çünkü beden de, ruh da benim. Ancak ben ruha da, bedene de sığmam.)
Hem sadefim hem inciyim haşr ü sırât
Bunca kumâş ü raht ile ben bu dükâna sığmazam
(Hem inci, yani iç; hem de inci kabuğu, yani dışım. Haşir, yani öldükten sonra ruhların dirileceği meydanın ve Sırat’ın başında buyruk kişisi benim. Bunca kumaş ve binek takımıyla ben bu dükkâna sığmam.)
Genc-i nihân benim ben uş ayn-ı ayân benim ben uş
Gevher-i kân benim ben uş bahr ile kâna sığmazam
(İşte gizli hazine benim. Görünenin aynısı işte benim. Bu hazine kaynağının incisi de işte benim.
Ancak ben ne inci çıkan denize, ne de sustası çıkan kaynağa sığarım. )
Arş ile ferş ü kâf ü nûn bende bulundu cümle çün
Kes sözünü uzatma kim şerh u beyâna sığmazam
(Yeryüzü ile gökyüzü ve “kâf” ile “nun”*gibi bütün her şey bende bulunduğu için, ey bana akıl vermeye kalkışan kişi sesini kes. Çünkü ben, sözlere ve açıklamalara sığmam. * “Kaf” ve “nun” harfleri Allah’ın “Kün” yani “Var ol” emrini ve bütün varlığı işaret etmektedir.)
Gerçi muhît-i a'zâmım adım âdem durur âdemim
Dâr ile kün fekân benim ben mu mekâna sığmazam
(Gerçi her tarafı kaplayan ulu varlık benim, ancak bana insan adı verdikleri için görünüşte insanım. Yapı da, “ol” denilince olan da benim. Ancak ben bu mekâna da sığmam.)
Cân ile hem cihân benim dehr ile hem zamân benim
Gör bu latifeyi ki ben dehr ü zamâna sığmazam
(Ruhla aynı cihanı paylaşan, âlemle aynı zamanı yaşayan benim.
Ancak şu tuhaf duruma bak ki, ben ne bu âleme, ne de bu zamana sığarım.)
Encüm ile felek benim vahy ile melek benim
Çek dilini vü epsem ol ben bu lisâna sığmazam
(Yıldızlarla felek benim. Vahiy de, onu getiren melek de benim.
Ey benim hakkımda konuşan kişi! Dilini tut ve konuşma, çünkü ben senin diline de sığmam.)
Zerre benim güneş benim çâr ile penc ü şeş benim
Sûreti gör beyân ile çünkü beyâna sığmazam
(En küçük varlık da, güneş de benim. Dört (dört unsur: toprak, su, rüzgâr, ateş), beş (beş duyu) ile altı (altı yön: sağ, sol, ön, arka, üst, alt) da benim. Sözle anlatılan görünüşe bak, ancak ben anlatmaya da sığmam.)
Zât ileyim sıfât ile Kadr ileyim Berât ile
Gül-şekerim nebât ile piste-dehâna sığmazam
(Sıfat ve Zât ile birlikteyim. Kadir ve Berat gecesi ile beraberim.
Şeker kamışıyla birlikte gül tatlısıyım. Bu yüzden kapalı ağızlara da sığmam.)
Şehd ile hem şeker hem şems benim kamer benim
Rûh-ı revân bağışlarım rûh-ı revâna sığmazam
(Güneş benim, ay benim, bal benim, şeker benim.
Herkese akıcı bir ruh bağışlarım, ancak kendim bu akıcı ruha sığmam.)
Nâra yanan şecer benim çarha çıkar hacer benim
Gör bu odun zebânesin ben bu zebâne sığmazam
(Ateş (Tur Dağı’nda Hz. Musa’nın gördüğü ateş) ile ağaç (Hz. Meryem’in hamileyken tutunduğu ağaç) benim. Göğün son katma çıkan taş da benim. Bu ateşin zebanisini, yani cehennem meleğini gör. Çünkü ben bu dile de sığmam.)
Gerçi bugün Nesîmîyim Hâşîmîyim Kureyşîyim
Bundan uludur âyetim âyet ü şâna sığmazam
(Her ne kadar bugün Nesîmî diye anılmaktaysam da Haşimi kabilesinin Kureyş boyundanım. Bunun için delilim uludur, fakat bu yüzden şana ve delile sığmam.)
Ankara, Şubat 2023
Cengiz Emik